6 Mart 2012 Salı

Demir adama ne kadar yakınız I

Dün gece çılgın bir ilham geldi, şunun hakkında yazabilirim, bunun hakkında yazabilirim diyerekten 8-10 tane konu başlığı oluştu kafamda. En saçma ama en eğlenceli olacağını düşündüğüm demir adamla başlıyorum, mekacı giremez.

Demir adam (yada iron man), 1963'te neredeyse her süper kahramanı yaratan ve ölmek nedir bilmeyen (89 yaşına gelmiş) Stan Lee amca tarafından dandikos bir zırhla piyasaya çizgi roman olarak sürülmüş.


O günlerin teknolojisinden nerelere geldiğimizi görmek için 1963'e bakalım. 1963, teknolojik olarak mükemmel buluşların yapıldığı bir yılmış, şöyle ki:


Harbiden pişiren ilk oyuncak fırın (tehlikeli ilk çocuk oyuncağıdır kendisi, sonra da interneti bulmuşlar zaten heh), ilk touch-tone telefon (ki daha öncesinde pulse-tone vardı, hani şu 9'u çevirince 9 kere "dıt" eden, tuşları döndürmeli, yeterince hızlı numarayı çevirebilirsen o "dıt"ların bitmesi için ciddi bir süre gerekebilirdi), posta kodu sistemi, he birde similey'i bulmuşlar ahanda budur -> :)
Neyse böyle bir çağda Stan abimiz demir adamı yaratmış ve tahmin edersiniz ki o günden bugüne demir adam'ın gazına gelip zırhını inşa etmeye çalışan bir sürü araştırmacı süper kahramanlar önemli yol katetmişler (ki eminim benim burada göstereceklerimden çok daha fazlası süper gizli x lab'larında yapılmıştır). Bir ders sunumumdan alıntı yapmak gerekirse (bulut bilir), "technology is progressing towards the inevitable iron man", ahah bunu bir insan mekatronik yüksek lisans dersi sunumunda nasıl söyler acaba, bkz. ben. Neyse bu alandaki gelişmeleri birkaç alt başlıkta inceleyelim.


Ulti-güç:

Demir adamın haliyle en önemli özelliklerinden biri; bir vurdu mu oturtması, arabaları kaldırıp fırlatması felan gibi ulti-güç özelliği. Bunu özel efekt kullanmadan yapmak isterseniz, karşınıza 2 büyük sorun çıkacaktır: kontrol algoritması ve güç kaynağı (kol kası dışında dış güçlere de ihtiyaç oluyor tabii). Zırhın pil sıkıntısına başka bir alt başlıkta gireceğim ama öncelikle kontrol olayına bakalım. Kısaca sıkıntı şu: 500 kiloyu kaldıracak aleti yapmak OK, onu kola da bağladın, e hadi senin kolunun hareketiyle eş zamanlı alet kaldıranını da yaptın diyelim, sokakta zırhla artiz artiz takılırken arkadaşının sırtına "vay kanka naptın?" diye vurduğunda da onu gebertmemen lazım haliyle. Bunu bazı mühendis arkadaşlar başarıyla becermiş:
aha vidyosu: YOUTUBE, bu da görseli:


2007'de yayımladıkları bu vidyodaki abimiz ağırlıkları rahatça kaldırabiliyor ve ayaktopunu patlatmadan tutabiliyor, oynayabiliyor hatta sektiriyordu ama o çılgınlık bu vidyoda yok. Zor bir şey yani bunu yapmak "eeee ne var ki?" dememek lazım (adamın beyninden yukarı giden x amperlik kabloya da dikkat, onu ayrıca tartışacağız). Bu olayın adı "exoskeleton" olarak tarihte yerini almıştır, araştırmak isteyenler için birkaç örneği daha var. Şimdiii, amarigalılar zır (her zaman, sürekli anlamında) savaş kafasında olduğundan; onlar bu alete "geleceğin askeri vaawww xx" falan diyorlar ama japon abiler bu aleti güzel amaçlar için de üretmiş:


Bu alet aslında hakketten de kollar, bacaklar, hatta el ve parmaklar için bile fizik tedavi, yürüme yardımı gibi amaçlarla kullanılabiliyor aslında. Sabanci'da bu konuda çalışan hocalar da mevcuttur hatta. Bir yandan da normal bir insan bu aleti kullansa nasıl olur diye düşünüyorum... Sanırım daha hızlı koşma, daha yükseğe zıplama veya ayda yürüyormuş hissi verme gibi çoktastik sonuçları olabilir. Şimdi gelgelelim daha eğlenceli bir konuya, uçma kafası.

Jetpack:

Jetpack, yada nam-ı diğer sırta takılan uçurtma, aslında hepimizin hayatına bir şekilde girmiştir diye düşünüyorum? Benim aklıma ilk Robocop 3'ün son sahnesi geldi şahsen (1993):


Akabinde onu Duke Nukem 3D (1996) (oyun duvarlar hariç 3boyutlu değildir bu arada) ve GTA San Andreas'taki vazgeçilmez ulaşım aracımız olan jetpack (ROCKETMAN cheat kodlu) izliyor. Neyse fazla baymadan olaya giriyorum. Eski kafadaki jetpack'lere bakarsanız; aletin hep 2 elle kumanda edildiğini ve sırttan fışkıran gerek gaz, gerek ışın, gerekse ateş, su, tahta gibi saçmalıklarla yer çekimini yendiğini görürsünüz. Şunu da belirtmeliyim ki, bu fışkıran ürünler arasında en makulu; yoğunluğu (aslında akışın Reynolds'u önemli ama o fazla detay) en fazla olandır yani ne kadar ekmek o kadar köfte gibi (cıva denizi olsa misal, duracelle bile gider utanmasa bu aletler). Birkaç güzel örnek (çok fena fatoşop kullanırım):


Şimdi en soldaki "hacı uçuyoz gibi sanki?" bakışlı abimizinki su fışkırtmalı ve gayet güzel, hmm ok. Arkasından suyu ve lelektrik (fransızlar bilir) kablolarını taşıyan bir sarı atık borusu gider ve suyu hızla fışkırttın mı tamamdır uçtun ama çok yükselemezsin ve haliyle karada takılamazsın. 

Ortadaki nike'lı abininki ise H202 (yani hidrojen peroksit yada halk dilinde okijenli su, hani şu yaralara dökülen) ile çalışıyormuş, bunun gümüşle tepkimesinden hayli sıcak su buharı ve okijen çıkıyormuş. Şimdi bak, soldaki abinin bacaklar parantez, rahatlıktan ölmüş, ötekinin bacaklar 700 derecede pişmiş belli, orada inceden bir sıkıntı var ama en büyük sıkıntısı bu olsa keşke. Bu güzel alet tam 30 (otujjj) saniye havada kalabiliyormuş ooh yeaahhhh fakirlik.) Birde adamlar rezalet çirkin bir web sitesi yapmışlar bunu satmak için, oda burada: JPI

Gelgelelim sağdaki krala (kendisi uzaya kadar yükselmiş görükse de arkaplan fatoşopludur ve yerde durmaktadır ki zaten pirvaneler de dönmüyor). Bu alet artık fakirliğin son noktasıdır. Bir uçak firması tarafından yabılmış, aha burada da uçma vidyosu var YOUTUBE ama çok da önemli değil. Şimdiii, vidyoda daha iyi görünüyor ama adam sırtında uçak taşıyor resmen (250 kiloymuş alet). 30 dk. uçuş süresi varmış ve benzin tüketimi de (ki uçak benzini kullanıyordu diye hatırlıyorum) saniyede 1 cent yani türk benziniyle 30dk. da 6500TL falan. Bir depoyla gittiği yol da 45km ama çok trafik var, değer bence.)

Jetpack konusunu bitirmeden önce son bombamı patlatıyorum. Demiştim ya eski kafadaki jetpack'ler 2 elle komanda felan şimdi demir adam filminde robert amcanın garajında uçmayı öğrenirken zilyarlık arabaları parçaladığı sahneyi hatırlarsınız. 


İşte şimdi olayın rengi değişti. Milletin kafasına "kumanda kafasından çıkın artık elleri de kullanırız bu uçuş işinde" fikrini yerleştirince ortaya bu eşsiz alet çıkıyor: 


Bu da vidyosu, mutlaka izlemek lazım, en azından ilk bir buçuk dakikayı: YOUTUBE

İşte bu alet eğlenceli bak, gerçi bu alet ilk çıktığında amacını yunuslarla yüzmek gibi saçmalıklarla açıklamışlardı ama şimdi öyle bir şey yok. Birde güzel benzinli jet ski çakması bir şey koymuşlar yanına atla buna gez işte okyanus okyanus. Malzeme ve pille devam.

2 yorum:

  1. Avanak Avni tiplemesinin sahibi rahmetli Oğuz Aral geldi aklıma. Yeni yetme çizerler için; "Fazla taramalardan kaçın, sade ve net çizgiler olsun, falan feşmekan.." gibi yorumlar yapardı Gırgır dergisinde.
    Zaten yıllardır edebi dilini Türkçe ders notlarından :-)) yakinen bilen bir Baba olarak; sevdiğin Teknoloji alanında, eğlenceli bir dille anlatman hoş olmuş. Fazla taramalardan kaçınmışsın.. Gerçekten; eğlenceden çok daha ötesinde bilgi sahibi oldum. Klavyene ve beynine sağlık.. Başarılar...
    Ahmet ŞEŞEN

    YanıtlaSil
  2. Okuyan gözlerine, laptop'unun piline sağlık baba. Tarama olayını anlamadığım için araştırdım. Eskiden photoshop olmadığından karitürleri boyamak kolay değilmiş ve karikatüristler arkaplanı bildiğimiz kalemle tararlarmış. Oğuz Aral "Fazla taramalardan kaçının" derken çok espri yapmayın az ve öz olsun demek istiyormuş. Kendi yazılarımda bunu yakaladığımdan emin olamadım, kinayeli miydi acaba yorumun? Neyse, yinede teşekkür ederim.)

    YanıtlaSil