tag:blogger.com,1999:blog-77450930565366361422024-03-06T01:47:35.773+03:00Teknoloji GeyikleriBilim ve Teknoloji içerikli eğlenceli sohbetler.Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.comBlogger14125tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-21885983650861836172017-12-30T16:11:00.004+03:002017-12-30T16:11:33.761+03:00Blockchain, Bitcoin ve Kripton<div style="text-align: justify;">
Sevgili dostlar,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biliyorsunuz ki son günlerde ok yaydan çıktı, Ayşe teyze bile bu işe bulaştı. Bu durumda konuyu izah etmek bana düştü. Herşey 2009'daki bir makale ile başladı; kendini Satoshi Nakamoto diye tanıtan şahsiyet, bu makalesinde Bitcoin'i ve arkasındaki blockchain teknolojisini anlattı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Blockchain teknolojisi hiç yabana atılacak bir teknoloji değil. Blockchain bir listedir, bir excel dosyası veya hesap kitabı gibi düşünülebilir ve işlem yapmaya olanak tanır. Bu dosyanın çok önemli birkaç özelliği vardır. İlk olarak, bu dosya sadece bir yerde kayıtlı değil, ortalık malıdır. Dropbox'a konulmuş bir excel'e herkesin erişimi olması gibidir. Bu özelliği blockchain'i son derece güvenli yapan etmenlerin başında gelir.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl5Y-JGkT7vbz1plwFLRGU3WqobboIG569H9tQrFLAAvct249NTHqcVcooE8yThFuZTG0rJECpjeQJ0VZv-7bAuZBjJc6BCdy3fYt8mRWSXOJv-pjI_i8cvTsZX-vjiUTe79j49EmUzu6X/s1600/blockchainColor.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="849" data-original-width="1282" height="262" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl5Y-JGkT7vbz1plwFLRGU3WqobboIG569H9tQrFLAAvct249NTHqcVcooE8yThFuZTG0rJECpjeQJ0VZv-7bAuZBjJc6BCdy3fYt8mRWSXOJv-pjI_i8cvTsZX-vjiUTe79j49EmUzu6X/s400/blockchainColor.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Blockchain'in görsel yapısı. <a href="https://www.blockchain.com/" style="font-size: 12.8px;" target="_blank">Kaynak.</a></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Bir diğer güvenlik getirisi ise, işlemlerin geçerliliğinin komşular tarafından kararlaştırılmasıdır. Dosyaya yeni bir veri ekleneceği zaman - mesela Ayşe Teyze Fatma'ya (görseldeki kırmızı noktalar) 10 lira gönderdi veya T.C kimlik numarası X kişi, Y partisine oy verdi - bunu ağdaki yeşil noktalar onaylar.*<br />
<br />
Bitcoin, blockchain'in ilk göz ağrısı, dünya'nın ilk websitesi gibidir. Esasında, birinden birine gönderilebilen bir sayıdır, aynı zamanda takas değeri olan bir emtiadır; altın, gümüş, sandalya gibi. Bitcoin'in değerini inanç ve algı belirler, eğer bugün X liradan Bitcoin almanın akıllıca olduğuna inanıyorsan, onun değerini belirlemiş olursun. Mesela bugün neredeyse 4 TRY'den 1 USD alırsın çünki onun değer kaybetmeyeceğini düşünürsün. Yarın bir felaket olsa, bir karar alınsa, bir günde Amerika batabilir; aynı şekilde Bitcoin de batabilir. Hatta TRY de batabilir, nitekim battı da biliyorsunuz. Bir uyandık, sandalya fiyatına sakız alamaz olduk. Her yatırım risklidir; ev alırsın deprem olur, araba alırsın - araba yatırım değildir, araba mükellefiyettir, salak olma.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJaIN6QHZEWskSjaEtH27R1-pYHI1We-J8PWtAtlNwZ9_MTgQ9KL4eaI6bUsCI2koix8Szyl6lhQyoDSGbXkoFe1dZWbT4OE9RCsgkngta1UDVByDExjZsxnXVdMbLWyySqoiKcQM1Wtk8/s1600/download.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="223" data-original-width="226" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJaIN6QHZEWskSjaEtH27R1-pYHI1We-J8PWtAtlNwZ9_MTgQ9KL4eaI6bUsCI2koix8Szyl6lhQyoDSGbXkoFe1dZWbT4OE9RCsgkngta1UDVByDExjZsxnXVdMbLWyySqoiKcQM1Wtk8/s200/download.png" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bitcoin. <a href="https://en.bitcoin.it/wiki/Promotional_graphics" target="_blank">Kaynak</a>.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Bitcoin eski teknolojidir, Nokia 3310 gibidir, artık yeterli değildir. Bu yüzden yeni kriptonları anlamak önemlidir. Kripton, Süperadam'ın doğduğu gezegen olmanın yanı sıra, blockchain teknolojisi veya benzeri ile yaratılmış para birimleridir. An itibari ile 1400'e (<a href="https://coinmarketcap.com/all/views/all/" target="_blank">link</a>) yakın kripton mevcuttur ve sayısı sürekli artmaktadır. Bunun sebebi basittir, senin benim gibi insanlar oturup yeni bir kripton geliştirebilir - internetin ilk bulunduğu zamanlarda yeni bir websitesi oluşturmak gibi.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd3EeXt0G4etXeNOPeXzAsPZX9OU7RQaX0BZCEBuunU8rdrdj8zMWGCX_dUAbCyRQem9Qq7LUFVXaqVMqOpHoq19QxhughXygPt45WrP_BRqpBLAIkicejhw3RC3v2ysQw0EJaK4_RFGYA/s1600/twitter_1473517a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="460" height="260" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd3EeXt0G4etXeNOPeXzAsPZX9OU7RQaX0BZCEBuunU8rdrdj8zMWGCX_dUAbCyRQem9Qq7LUFVXaqVMqOpHoq19QxhughXygPt45WrP_BRqpBLAIkicejhw3RC3v2ysQw0EJaK4_RFGYA/s400/twitter_1473517a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Twitter'ın ilk günleri. Slogan'ları şöyleymiş: 'Milletin sadece bir soruyu cevapladığı ortam - Nöörüyon?'. <a href="http://www.telegraph.co.uk/technology/internet/10663451/The-early-days-of-25-websites.html" target="_blank">Kaynak</a>.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Bunların hepsi, başarılı olup olmamasına bağlı olarak daha da gelişip kullanıcı dostu olacaktır. Bir kripton'a güvenip almak, onun başarılı olacağına inandığını gösterir - şirket hissesi almak gibi. Her kripton, sunduğu yenilik/özellik ile halkı inandırmaya, güvendirmeye çalışır - kickstarter gibi. <a href="https://www.dash.org/" target="_blank">DASH</a>, kullanıcı dostu bir arayüz sunar, çok teknik bilgi olmadan cüzdan, para transferi gibi hareketlere olanak sağlar. <a href="https://www.ethereum.org/" target="_blank">Ethereum</a>, bir programlama dili gibi yeni kriptonların veya oylama sistemlerinin veya aklına ne gelirse, onların yazılabileceği bir ortam sağlar. <a href="https://iota.org/" target="_blank">IOTA</a>, aletler için yapıldığını iddia eder; akıllı evlerde ampülün, hoparlorün, televizyonun birbiriyle iletişim kurarken dışarıda bir merkez'e (server'a) gereksinim duymadan iletişim kurabileceği sistemi sunar. Falan filan.<br />
<br />
Değişim kaçınılmazdır; bankalar, devletler, şirketler her geçen gün bu teknolojiyi daha çok kullanmaya başlayacaktır. Bu teknolojinin kullanıcının kişisel bilgilerini gizleyebilme özelliği yani kim neyi aldı, kime oy verdi, vs. saklı tutması yukarıdakilere büyük sıkıntılar oluşturacak bir devrimdir. Böylesi bir devrimin içinde bulunmak keyiflidir ve bir sürü fırsat sunar, bunları iyi değerlendirenler karlı çıkacaktır.<br />
<br />
Son olarak, Bitcoin veya kripton ile ilgili yatırım yapmak istiyorsanız size birkaç tavsiye:<br />
<br />
- Kaybedebileceğinizden fazlasını asla yatırmayın.<br />
- Çok tutulmayın, bütün zamanınızı eritebilir.<br />
- Eşiniz ilgilenmiyorsa asla marketler, vs. hakkında konuşmayın.<br />
- Acele etmeyin, riskleri anlayın, güvenli platformları, cüzdanları bol bol araştırın, küçük başlayın.<br />
- Günlük iniş çıkışlarla para kazanmaya çalışmayın, marketler aşağıdayken girin, şifrelerinizi saklayın, o parayı unutun.<br />
- Sırf Bitcoin'e girmeyin, dengeli bir portföy oluşturun, bazıları batarsa siz de batmayın.<br />
<br />
Sorularınızı, yorumlarınızı ve yeni konu tavsiyelerinizi bekliyorum.<br />
<div style="text-align: center;">
----------------------------------</div>
<br />
<b>Önemli not:</b> Bu yazıda finansal tavsiye verilmemektedir, yazar yatırımlarınızdan sorumlu tutulamaz.<br />
<br />
* Biraz daha teknik: Blockchain teknolojisi ile Satoshi literatürde 'double-spending problem' diye tabir edilen, iki kullanıcının aynı anda dosyaya veri işleme sorunsalını çözdü. Bugün bankalar bile birinden birine para göndermeyi onaylamak için 1) Sistemi dondur, 2) Veriyi işle, 3) Sistemi yeniden çalıştır teknolojisini kullanıyormuş yani devrim yaratan bir teknoloji blockchain.<br />
<br />
Sağdaki ufak linkin görselinin kaynağı için <a href="http://cdn.iflscience.com/images/9bda7792-81cb-528f-a07a-e5436f83c18d/default-1464385754-226-scientists-still-can-t-make-kryptonite-but-they-ve-made-something-pretty-close.jpg" target="_blank">tıklayın</a>.</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-76338145525553935322017-11-23T22:07:00.000+03:002017-11-23T22:07:04.919+03:00Koku<div style="text-align: justify;">
Kokuyu nasıl koklarız diye hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm ve biraz araştırdım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Koku alma duyusu dış dünya ile iletişimini solunum yolunun çatısında bulunan 9 cm<sup>2</sup>'lik bir bölgeden sağlıyor (5 kuruş büyüklüğünde). Burada, ince bir mukus tabakasının içinde 5 milyon duyu hücresi ve püskülleri yer alıyor. Bu püsküllerdeki hücre duvarlarında da koku alıcıları var. Lochness canavarını andıran koku alıcı proteinlerin, memelilerde yaklaşık 1000 farkli çeşidi bulunuyor [1]. *</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div style="text-align: center;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3mlN_fjDVs0jyg98v0FVyX6-LDns4AIgbqkFc-3YSFzOJ-WA1c4ZjSQi_UWZXhVbpLCjQyWtpyjrtstWwPDYsQGJJ_T-pID34_KNCtRShtIFeG1e_P0sbiCfvRgAh67iPcYlTGKYR2sMh/s1600/Koku+Al%25C4%25B1c%25C4%25B1s%25C4%25B1.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3mlN_fjDVs0jyg98v0FVyX6-LDns4AIgbqkFc-3YSFzOJ-WA1c4ZjSQi_UWZXhVbpLCjQyWtpyjrtstWwPDYsQGJJ_T-pID34_KNCtRShtIFeG1e_P0sbiCfvRgAh67iPcYlTGKYR2sMh/s400/Koku+Al%25C4%25B1c%25C4%25B1s%25C4%25B1.png" width="275" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: justify;">(a) Koku alıcılarının amino asit ve (b) 3 boyutlu yapısı. Her yuvarlak bir amino asit'e karşılık geliyor ve renk sıcaklığı değişkenliği gösteriyor. Amino asit'lerin yanyana dizildiği bölgeler hücre duvarının içinde kalan bölgeler - 3 boyutlu gösterimde silindirler kullanılarak gösterilmiş. <a href="http://www.nature.com/nature/journal/v413/n6852/full/413211a0.html?foxtrotcallback=true" target="_blank">Kaynak</a> [2]. Adapted by permission from Macmillan Publishers Ltd: Nature [2], copyright 2001.</td></tr>
</tbody></table>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Koku molekülü bu kargaşanın içine düştüğünde bir dizi zincirleme tepkimeye yol açıyor: Kalsiyum ve sodyum hücre içine alınır iken klor dışarı atılıyor. Bu şekilde hücre ile dış ortam arasında elektrik potansiyeli oluşturulmuş oluyor. Elektrik sinyali sinir hücresinden sinir hücresine aktarılarak beyne ulaşıyor.**<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRIuZS0wa2XrQsutzBC0_hnmXUOWe5cfR67P48ZuN5AQqOp4o6rZ-wfjGQ3GnM1x-leKQTFH3TdkenB1qAbs5haQLOPfg4Yzmalr442OCkyCaE1uwmWAgg4fL-HpEQHwjNqyyYDLuv_Iy7/s1600/Koku+Alma+Uyar%25C4%25B1m%25C4%25B1.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRIuZS0wa2XrQsutzBC0_hnmXUOWe5cfR67P48ZuN5AQqOp4o6rZ-wfjGQ3GnM1x-leKQTFH3TdkenB1qAbs5haQLOPfg4Yzmalr442OCkyCaE1uwmWAgg4fL-HpEQHwjNqyyYDLuv_Iy7/s400/Koku+Alma+Uyar%25C4%25B1m%25C4%25B1.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bu tür gösterimlere 'protein seyir yolu' (protein signalling pathway) adı veriliyor; işin en detaylı biyokimyasını gösteren haritalar. <a href="http://www.nature.com/nature/journal/v413/n6852/full/413211a0.html?foxtrotcallback=true" style="font-size: 12.8px; text-align: justify;" target="_blank">Kaynak</a> [2]<span style="font-size: 12.8px; text-align: justify;">. Adapted by permission from Macmillan Publishers Ltd: Nature [2], copyright 2001.</span></td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: "Times New Roman"; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: justify; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<br />
Bir koku molekülü her alıcıda aynı sinyali oluşturmuyor. Anahtar kilit durumu söz konusu; bazı alıcılar moleküllere özel tasarlanmış. Üç farklı koku molekülünün (dikey), üç farklı alıcıda (yatay) tetiklediği elektrik akımının çeşitliliğini aşağıda görüyoruz.</div>
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
<div style="margin: 0px; text-align: center;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh951bPbW8fjPLFNk7rYTj3TDu9Al_V6HnhpbAakIR7GfNKi9yG3R_Ws0xEWF9uRrH0RKJQsjq3akwlObuUvt3GtmyFmyOcxzeUo6c-4-dlRvNedag29FM9lU6nN200gMNfwIJlLo21icZy/s1600/Koku+Al%25C4%25B1c%25C4%25B1s%25C4%25B1+Response.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1273" data-original-width="1600" height="317" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh951bPbW8fjPLFNk7rYTj3TDu9Al_V6HnhpbAakIR7GfNKi9yG3R_Ws0xEWF9uRrH0RKJQsjq3akwlObuUvt3GtmyFmyOcxzeUo6c-4-dlRvNedag29FM9lU6nN200gMNfwIJlLo21icZy/s400/Koku+Al%25C4%25B1c%25C4%25B1s%25C4%25B1+Response.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><a href="http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1113/jphysiol.1993.sp019756/abstract?" style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12.8px; text-align: justify;" target="_blank">Kaynak</a><span style="font-family: "times new roman"; font-size: 12.8px;"> [3]</span><span style="font-family: "times new roman"; font-size: 12.8px; text-align: justify;">. Adapted with permission from John Wiley & Sons, copyright 1993.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Bu elektrik uyarıları duyu hücresinin öteki tarafında bulunan "olfactory bulb"a iletiliyor. Burası veri inceleme merkezi gibi, 5 milyon hücre ve 1000 farklı alıcıdan gelen bütün sinyaller deşifre edilip beyne iletiliyor ve koklamış oluyoruz!!<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEB8u9sz0Dqb3QaIfYZjqeDE63XESm_Fin22R1MnHFM4e7eZeKErrPyz9aToOxCtTPANMxxUcNenmBWr5-5v1T2Acr6NeaWh98iRljTg8sBVjCJ8phXOC1pL2ZmvG8XtDdwYT1GCuc53K8/s1600/Olfactory_system.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="758" data-original-width="1000" height="302" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEB8u9sz0Dqb3QaIfYZjqeDE63XESm_Fin22R1MnHFM4e7eZeKErrPyz9aToOxCtTPANMxxUcNenmBWr5-5v1T2Acr6NeaWh98iRljTg8sBVjCJ8phXOC1pL2ZmvG8XtDdwYT1GCuc53K8/s400/Olfactory_system.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">1. Olfactory bulb, 2. Mitral hücreler, 3. Kafatasının delikli bölümü (Cranium Plate), 4. Destekleyici doku 5. Glomeruli 6. Koku alıcı hücreler. Image By: Chabacano and Patrick J. Lynch, CC BY-SA 2.5, <a href="https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=1743576" style="font-size: 12.8px;">Link</a><span style="font-size: 12.8px;">.</span></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
İşin temelinde moleküllerin kendisi yer alıyor. Mesela asetik asit'e bakalım:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj18rco3hbuWdZSugkixLUmLaDJ5yqDP7A0_Z4S82-Tet0onbS9M8ZT8zpsu0AAaVAzmNI36xypYwedZ5_PNrH6icLSxTVg1XjS02FX2rdBw-mgxFFGzwk7-_UcX_t7u4PFTF8WwaDzVGE4/s1600/64-19-7.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="817" data-original-width="1100" height="148" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj18rco3hbuWdZSugkixLUmLaDJ5yqDP7A0_Z4S82-Tet0onbS9M8ZT8zpsu0AAaVAzmNI36xypYwedZ5_PNrH6icLSxTVg1XjS02FX2rdBw-mgxFFGzwk7-_UcX_t7u4PFTF8WwaDzVGE4/s200/64-19-7.png" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Asetik asit'in moleküler yapısı. <a href="http://chemistry-reference.com/q_compounds.asp?CAS=64-19-7" target="_blank">Kaynak</a></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Bir teoriye göre koku alıcıları molekülün şekli, boyutu ve fonksiyonel gruplarına göre sinyal oluşturuyor; molekülün kimyasal yapısını algılıyor. Buna rağmen, koklamanın <u>tam</u> olarak nasıl çalıştığını daha anlayamadığımızı farkedip şaşırıyorum. Mesela asetik asit - sirkeye kokusunu veren molekül - neden sirke gibi kokuyor? Asit ve tehlikeli olduğu için mi? Muhtemelen! O zaman karbon monoksit neden kokmuyor? Kokamıyor mu? Yoksa evrim onu daha tehdit olarak görmemiş mi?<br />
<br />
Aklınıza başka bir kokusuz madde geliyor mu? Yorumlarınızı bekliyorum.<br />
<br />
Kokuları basitçe hoş ve rahatsız edici olarak ikiye ayırırsak farkedeceksiniz ki bu moleküllerin yararlı ve zararlı olmasıyla doğru bir bağlantı var. Mesela domates, çilek, küf, bozuk süt, amonyak; istisnalar tabii ki mevcut, soğan ve sarımsak gibi. Kokunun güzel, kötü algısı insandan insana da değişiyor elbette.<br />
<br />
Beni şaşırtan, bir molekülün nasıl bir sinyal oluşturduğunu anlamadığımız gibi hangi sinyalin hoş veya rahatsız edici olduğunu da anlayamıyoruz. Beyindeki önemli sinir hücrelerinden bazılarında opioid alıcılar var; vücutta yaralanma, yanma gibi olaylarda bu alıcılarda 'kötü' sinyal oluşturacak moleküller beyne iletiliyor. Benzer şekilde sevinç anında salgılanan hormonlar da aynı alıcılara gidip mutluluk hissi veriyor. Opioid moleküllere örnek olarak opium, eroin, morfin, codein, endorfin verilebilir. Endomorfin, mesela, vücutta üretilen bir opioid; bunu öğrenip bundan morfin yapmak, gülü alıp gül parfümü yapmak gibi hileli..<br />
<br />
Sağlıcakla kalın,<br />
Muhsincan.<br />
<br />
* Burada koku alma yeteneği ile ilgili iki önemli parametre karşımıza çıkıyor, yüzey alanı ve alıcı çeşitliliği. Köpeklerde mesela yüzey alanı 170 cm<sup>2 </sup>ye kadar çıkabiliyormuş, alıcı çeşitliliği fasafiso.<br />
<br />
** Beyin dahil bütün sinir hücrelerinde elektrik iletimi bu şekilde oluyor; elektrik üretmek için sodyum ve klor gerektiğini farkettiyseniz, sodyum ve klorun kaynağının tuz olduğunu size hatırlatmak isterim. Ulusal içeceğimizin de ayran olduğunu göz önüne alırsanız, dünyada beyni en çok çalışan, en akıllı topluluk olduğumuzun su götürmez bir gerçek olduğunu tartışmayalım.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: x-small;"> [1] <span style="text-align: left;">Purves, D., Augustine, G. J., Fitzpatrick, D., Katz, L. C., LaMantia, A. S., McNamara, J. O., & Williams, S. M. (2001). Neuroscience 2nd Ed.. <i>Sunderland, </i></span><i style="text-align: left;">MA: Sinauer Associates</i><span style="text-align: left;">.</span></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: x-small;"><span style="text-align: left;">[2] </span><span style="text-align: left;">Firestein, S. (2001). How the olfactory system makes sense of scents. </span><i style="text-align: left;">Nature</i><span style="text-align: left;">, </span><i style="text-align: left;">413</i><span style="text-align: left;">(6852), 211.</span></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: x-small;"><span style="text-align: left;">[3] </span><span style="text-align: left;">Firestein, S., Picco, C., & Menini, A. (1993). The relation between stimulus and response in olfactory receptor cells of the tiger salamander. </span><i style="text-align: left;">The Journal of Physiology</i><span style="text-align: left;">, </span><i style="text-align: left;">468</i><span style="text-align: left;">(1), 1-10.</span></span><br />
<div style="text-align: left;">
<span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: x-small;">[4] Bear, M. F., Connors, B. W., & Paradiso, M. A. (Eds.). (2007). <i>Neuroscience</i> (Vol. 2). Lippincott Williams & Wilkins.</span></div>
</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-53995523379356525942017-07-23T18:36:00.000+03:002017-07-23T18:36:20.687+03:00Bakteri I<div style="text-align: justify;">
Çoktastik bir yazıyla daha karşınızdayım. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde 'oha' falan olacaksınız, ikinci bölümünde ise tiskinç olacaksınız daha fazla ipucu vermem, hadi başlayalım! </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: large;"><b>Evrende Hayat Var Mı?</b></span></div>
<br />
Bilinenin aksine, evrende dünyaya benzer, hayatın oluşmasına uygun o kadar çok gezegen var ki bunların sayısı dünyadaki kum tanelerinin toplam sayısı kadar. Mars bu listede yok bile, Mars baya boktan bir yer, -55 derecede havasız turuncu bir çöl. Bu listede böyle dağlı, sulu, havalı, güzel sıcalıklı 10<sup>15</sup> tane gezegen var.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlif5aFG7qBQzzUM-EcwhxK0VYTvOMSWUseOpIO5l28v50Pd_lGgnBUBe1B1uirYHOx3cRkGSHqxgBV-9EKs5oWVZAoK3qYNALH4S-Rp8OYVOf7SqEQbiyNHgv73xI1fhq9lTliyEUilqH/s1600/Kepler186f-ArtistConcept-20140417.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlif5aFG7qBQzzUM-EcwhxK0VYTvOMSWUseOpIO5l28v50Pd_lGgnBUBe1B1uirYHOx3cRkGSHqxgBV-9EKs5oWVZAoK3qYNALH4S-Rp8OYVOf7SqEQbiyNHgv73xI1fhq9lTliyEUilqH/s400/Kepler186f-ArtistConcept-20140417.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Kepler-186f:</b> Kepler-186 güneş sisteminin nadide gezegeni Dünya'ya benzer en çok özellik gösteren gezenlerin başında geliyormuş. Kaynak: NASA Ames/SETI Institute/JPL-Caltech</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Peki o zaman herkes nerede? Bu gezegenlerde hayat niye yok? İşte Enrico Fermi de bu soruyu cevaplamaya çalışırken bir sürü olasılık öne sürmüş, bunlardan en ilginçleri şöyle:<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- <b>Teknoloji çok ilerleyince acaba kendimizi mi patlatıyoruz?</b> Atom bombası, biyolojik sıçış veya CERN gibi örnekler verilebilir. Belki dinozorlara da aynısı oldu - Sahiden dinozorlara ne oldu?</div>
<div style="text-align: justify;">
- <b>Hayat var ama biz göremiyoruz/daha görmedik.</b> Göremiyoruz yani herifler o kadar gelişmiş ki haberimiz bile yok, onları algılayabilecek teknolojinin yakınından bile geçmiyoruz. Onların da umrunda değiliz çünkü ilkeliz, bir zararımız yok, eki-yiz, pfft-ız.</div>
<div style="text-align: justify;">
- <b>Koşulların güzel olması hayatın oluşması için yeterli olmayabilir. </b>Olmayabilir doğruya doğru yani tamam su olsun sıcak olsun oksijen olsun ama yetmeyebilir. İşte bu konuyu eşeliyoruz bugün.*</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: center;">
<b><span style="font-size: large;">Biz Nereden Geliyoruz? </span></b></div>
<b><br /></b>
Biz, güzel insan, <u>istisnasız hepimiz</u>, prokaryotik (ilkel) birkaç bakteriden geliyoruz. Bir hücre duvarı, bir RNA, o kadar! Fikir çok basit; kendini kopyalayabilen bir hücre yeterli, gerisi evrim**.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTuCB93A308oCeGw9z3xIsEqz5agpTa2cf0cazKqlYtaTYdTmAWod6nFpZQaXoUMKvyQEBJhf-qRajzjxIC64yXDED_-ZVwlODgM2USgPTZZwto8NUTXVhpj37r0Grvhtht8Lhhx-uijX3/s1600/20130303115913735239.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="359" data-original-width="500" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTuCB93A308oCeGw9z3xIsEqz5agpTa2cf0cazKqlYtaTYdTmAWod6nFpZQaXoUMKvyQEBJhf-qRajzjxIC64yXDED_-ZVwlODgM2USgPTZZwto8NUTXVhpj37r0Grvhtht8Lhhx-uijX3/s320/20130303115913735239.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İlk bakterinin yapısı. <a href="http://www.freelearningchannel.com/l/Content/Materials/Sciences/Biology/textbooks/CK12_Biology/html/9/1.html" target="_blank">Kaynak</a>. </td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
3.8 milyar yıl önce dünya bugünkünden çok farklıydı; atmosfer karbondioksit ve azottan oluşuyordu, havada okijen yoktu, hidrojen sülfür (osuruk kokusu) ve amonyak gibi harika kokular vardı, denizler oluşmuştu ve sıcaklıklar ortalama 4-5 derece daha fazlaydı. Bu güzel zamanlarda hücrelerdeki kalıtsal bilginin DNA değil, RNA şeklinde saklandığına dair ilk teori 1960'larda öne sürülmüş. 1980'de Sidney Altman ve Thomas Cech'in ribozimleri (katalizör RNA) keşfetmesi ve 1989 kimya nobel ödülüne layık görülmeleri bu teoriyi güçlendirip, kemikleştirmiş. Buradaki önemli nokta şu; bugün DNA proteinler sayesinde kopyalanıyor, o zamanlarda RNA RNA sayesinde kopyalanıyormuş.<br />
<br />
Bu durumda ilk hücreyi oluşturmak için RNA ve hücre zarı yeterli. Bunların kendi kendine nasıl oluştuğunu anlamaya dair çalışmalar devam ediyor ama hidrojen sülfür ve hidrojen siyanür gibi kimyasallar ön plana çıkıyor çünkü bunların tepkimeleri ile RNA'ların yapıtaşları laboratuvarlarda elde edilebiliyor. Bir teoriye göre güneşin rolü büyük (tepkime enerjisini sağladığı için), bu yüzden ilk yaşamın göller ve akarsularda ortaya çıkmış olabileceği düşünülüyor.<br />
<br />
Başka bir teoriye göre ise hayat okyanus dibindeki volkanlarda başlamış. Erimiş kaya, sıkışmış gazlar ve artık yer altında neler varsa okyanus dibinden bir çatlak veriyor ve baca gibi tütmeye başlıyor. Bu çok sıcak, basınçlı bir ortam, hem de bol kimyasallı, sulu bir ortam - tepkimeler için çok uygun. Buralarda RNA'nın yapıtaşları oluştuysa, birleştiyse ve üzerine bir de yağdan hücre zarı kaplandıysa, bu iş yürür gider.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbk8HN9ntEh3e_qKi-KlWDEqii1L1PlGbmqKpwk1I9vBWNeQqyWqdHIw0sVH4PIAen1I56sqscqviDn0ekuwLM5ze4VFdaSmMLZcb3CKPLt5NFoCoEg3-YmDQiMxF2bRgWBxq0MrILIeMR/s1600/Hydrothermal-vent--black-smoker--6.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="195" data-original-width="266" height="293" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbk8HN9ntEh3e_qKi-KlWDEqii1L1PlGbmqKpwk1I9vBWNeQqyWqdHIw0sVH4PIAen1I56sqscqviDn0ekuwLM5ze4VFdaSmMLZcb3CKPLt5NFoCoEg3-YmDQiMxF2bRgWBxq0MrILIeMR/s400/Hydrothermal-vent--black-smoker--6.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Su altı deliğinden - <a href="https://www.nature.com/scitable/blog/saltwater-science/hot_stuff_life_on_a" target="_blank">Kaynak</a></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: center;">
<b><span style="font-size: large;">Bir de Buradan Yak </span></b></div>
<b><br /></b>İkna olduk mu? Bilmiyorum. Haydi bir deli saçması fikir de biz ortaya atalım. Bu ilk bakteri göllerde, akarsularda veya okyanus diplerinde bir şans eseri oluşmamış ama, ne bileyim, uzaylılar tarafından kodlanıp ekilmiş olsun. Ne yazmışlar bu koda: <b>kendini kopyala, kopyalarken hata yap, öl!</b> 3.8 milyar sonra, Windows 38 karşınızda - mükemmel değil ama elinden geleni yapıyor.<br />
<br />
Bakteri insana yavaş yavaş evrildi, hep değişti ve daha iyiye ulaşmak için eskiyi öldürdü. Bence burada öğrenilecek çok fazla ders var, yaşam tarzıyla ilgili, çocuk yetiştirmekle ilgili, bir ürün tasarlamakla ilgili, bir kitap yazmakla ilgili... İlk balık sudan çıktığında ahali ona "Yalnız birader, bu bize ters, biz yüzeriz, ne ayaksın?" deseydi... <b>Değişmek zorundasın, evrilmek zorundasın, eskiyi öldürmek, yeniyi dinlemek zorundasın!</b><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
-----------------o-----------------</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
</div>
*Buraya kadar bahsettiklerim 'Fermi Çatışkısı' (The Fermi Paradox) yazısından seçmecelerdi, o yazıyı detaylı okumak isterseniz: <a href="https://matejel.tumblr.com/post/158209008158/fermi-paradoksu" target="_blank">Türkçe</a> | <a href="http://waitbutwhy.com/2014/05/fermi-paradox.html" target="_blank">İngilizce</a>.<br />
<br />
**Bilimsel olarak burada biraz fazla kolaya indirgiyorum yazının akışı için. Aslında ilkel hücrelerden, gelişmiş hücrelere evrim aşamadında da anlamadığımız birçok şey var. Mesela 'İlk hücre çekirdeği nasıl oluştu?', 'Mitokondria ne zaman hücre ile birleşti?' gibi sorulara kesin cevaplar veremiyoruz.</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-1590595876369995752016-12-23T15:40:00.000+03:002016-12-23T15:40:45.964+03:00Su ve DalgaSelam ışıklı,<br />
<br />
Uzun zaman oldu yazmayalı, özledim seni. Bir sürü başlık açtım sana ama hiçbirini bitiremedim, beğenmedim. "Politika'ya mı girsek?" dedim: "Yok... Orası zaten arapsaçına dönmüş".<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3q8gRJa1ui08w4b5mj4OsO0JI0-BPeKQJACUWhta93zY1_DzFbQuKniIwq7mtCDVR-qNzGatLK7lNCCbNdjed9O-NjQnM-cChVMjlWDHaUPpPUkHvaYX-je0P94gcHwRxwqKU7G3Qsgfb/s1600/arapsaci.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="118" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3q8gRJa1ui08w4b5mj4OsO0JI0-BPeKQJACUWhta93zY1_DzFbQuKniIwq7mtCDVR-qNzGatLK7lNCCbNdjed9O-NjQnM-cChVMjlWDHaUPpPUkHvaYX-je0P94gcHwRxwqKU7G3Qsgfb/s400/arapsaci.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Arapsaçı soldakiymiş, yumurtalı-yoğurtlu kavurması olurmuş (<a href="http://www.sibelinkahvesi.com/2005/09/arabn-sa.html" target="_blank">tarif</a>), sağdaki değil.</td></tr>
</tbody></table>
Bir ara, "Biraz felsefe mi yapsam?" diye düşündüm, dilim dönmedi. "Sen iyisi mi böle ilim filim anlat oğlum" diye kendimi gaza getirdim veee yine burdayız.<br />
<br />
Bir gün Harun'lardayız, sene çok ufak, vücut oyun oynarken hata vermesin diye yemek yememiz gerekti. Mutfağa geçtik, mikrodalga 'ping' etti. Harun korkusuzca elini uzatıp tabağı aldı ve sofraya getirdi, gıkı çıkmadı. Bizim mikrodalgamız yoktu o zamanlar, mikrodalga öyle yeni bir teknoloji.<br />
<br />
"Eee oğlum yanmadı mı elin?" dedim, "<b>Mikrodalgalarda sadece yemek ısınıyor, tabak değil Muhsincan'cım</b>" diye ahkam kesti. Olmaz dedim öyle şey, o da molekül, bu da molekül. Molekülleri hızlandırmıyor mu bu meret? Yemek olduğunu nasıl anlıyor ki?<br />
<br />
O gün bu konunun üstünde çok durmadık ama hatırlayamadığın o rüya gibi, hep benimleydi bu soru. Hiç de mikrodalgamız olmadı evimizde, bugün dahi yok, çok yalandan ısıtıyor, hiç sevmiyorum. Bir kere üniversite'de kullandım, taa ki Avustralya'ya gelene kadar. Burada, "Çalışanlarımıza öğlen yemeği verelim, rahatça çalışsınlar. Yarım gözleri açık çıkın hazırlamakla uğraşmasınlar yazık" zihniyeti daha oluşamamış. Millet sefer tasıyla işe gidiyor geliyor, bu yüzden <b>her yer dalga</b>.<br />
<br />
Bolca kullandım doktora boyunca, neredeyse bütün öğlen yemeklerimi dalgaya verdim. Bir gün patatesim vardı, alümanyum folyaylan sarılı, verdim dalgaya, döndüm sırtımı. Çinli kız kapatmış, "Binayı yeni yaptılar, yangına veriyordun az kalsın, alüfalyaylan konur mu heç cahel?" dedi, "Bizim köyde dalga yoktu Chun-Li" dedim, kusura bakma.<br />
<b><br /></b>
<b>Başka bir gün dalga bana sevgisini gösterip tabağı sıcak verdi, aha be dedim dalgalım.</b> Ama sevincim kursağımda kaldı, diğer tabaklar ısınmıyordu. Bu ne biçim iş idi? Bu dalganın frekansı mı güzeldi yoksa tabak mı bir değişikti? Organik bir tabak mıydı acaba? Yoksa bu dalga o molekülleri bunlardan ayırt edemeyecek kadar üşengeç miydi?<br />
<br />
İşte bugün, 2016'nın sonuna az kala, bu yüzyıllık sorunun cevabını veriyorum kendime: Aradığın kelime organik değil Cancan, yemek hiç değil, <b>SU</b>!<br />
<br />
Suyu ısıtıyormuş dalga dostum, suyu - insanın %65'i, dünyanın topçuğu:<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsXcX4AgDjPcNHtJqCSXajw3Mt0hxRCmQ1tf8HRkUBIZEefOk2nu4EmIy9MJmscOSlCwWa8ZzdoxUZ5fEitEWzBm0nW3GbEH5TQTJkGuht0faKGCe0abuxIRuX3HnL5-aw2RXncSNw2axL/s1600/global-water-volume-large.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsXcX4AgDjPcNHtJqCSXajw3Mt0hxRCmQ1tf8HRkUBIZEefOk2nu4EmIy9MJmscOSlCwWa8ZzdoxUZ5fEitEWzBm0nW3GbEH5TQTJkGuht0faKGCe0abuxIRuX3HnL5-aw2RXncSNw2axL/s200/global-water-volume-large.png" width="198" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dünyadaki suyun dünyaya topçuğu. Kaynak: <a href="http://water.usgs.gov/edu/gallery/global-water-volume.html" style="font-size: 12.8px;" target="_blank">USGS</a></td></tr>
</tbody></table>
Bu su hep böyle çıkıntı, garip bir herifti zaten. Meşhur 4 derece'nin altında triplere girip genleşmesi vardır, bilirsin azizim. Yok buzken %9'u suyun üstüne çıkarmış da eriyince de kabuğuna sığarmış; çok reklamını yaptılar bu suyun. <br />
<b><br /></b>
<b>Atom, molekül, malzeme piyasası borsa gibi zaten, millet şişirip duruyor.</b> Eskiden altın, gümüş vardı, çok parlaktı. Sonra elmas, inci; çok güçlü, çok nadir. "Türkiye'miz bor dolu, insansız uçan araba yapabiliriz borla giden" dendi, Platinyum hipokrat yeminli oldu. Helyum mu çeksek biraz derken Silikon Vadisi kuruldu. Karbon nanofiber tam geldim dedi, nanotüpler hop dedi. Bugün grafen binaların dış dekoru oldu, yarın germanyüm, siborgiyum diye saçmalarlar, kısmet...<br />
<br />
Geliyorum sadede, konumuzun adı: <b>Dielektrik ısınma. </b>Adı üstünde, yalıtkan (dielektrik) malzemeye has bir ısınma türüdür, her önüne gelen "Dur bi-di-elektrik ısınayım" diyemez. <b>Yalıtkan malzemelerin elektromanyetik (EM) enerjiyi emme gizilgücü (potansiyeli) vardır.</b> EM enerjiyi de dalga'nın içindeki güç kaynağı üretir ve içeride duran dalga (standing wave) oluşturur. Bir şehir efsanesine göre tabak içeride dönmezse yemek çizgi çizgi pişiyormuş.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifF6imM9FxzQF2lyddPF1O8HYawA3hyphenhyphenXzAea05LrCl-rZIknV2pGQIWX86SPJO8RgBlw8V6UrypJFVBvAQwSZth3F7v3-5HrLF_yevxIjDlLpNo_fxc4HmjdzK1FHy9FEyuKrAbyw1mm_3/s1600/dalga.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifF6imM9FxzQF2lyddPF1O8HYawA3hyphenhyphenXzAea05LrCl-rZIknV2pGQIWX86SPJO8RgBlw8V6UrypJFVBvAQwSZth3F7v3-5HrLF_yevxIjDlLpNo_fxc4HmjdzK1FHy9FEyuKrAbyw1mm_3/s400/dalga.png" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dalga'nın içinde dalga oluşumu.</td></tr>
</tbody></table>
Son tahlilde, moleküllerin maruz kaldığı elektrik alan artı, eksi, artı, eksi döner durur. Mikrodalgaların dönme frekansı 3 GHz'dir yani saniyede 3 milyar kez bu alan artıdan eksiye döner. Şimdi buraya bir molekül koyalım; eletrik alan her değiştiğinde o da dönmek, hareket etmek istiyor ama alan o kadar hızlı dönüyor ki ayak uyduramıyor, işte tabak moleküllerine olan tam olarak bu. <b>Güzide su molekülleri, acayip dönekler, R yapıyorlar.</b> Döndükçe dönüyorlar fırıldak misali, döndükçe ısınıyorlar. Bir molekülün dönebilme yetisi 'loss tangent' adını verdiğimiz bir değer ile ölçülüyor. Size bak tablo da yaptım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMr22_KUSHceSELp2T00Alp3-JOy44yaMItccRvp0NQQUB2Vvdc2ruFCl7kZeh9bP80qe3qjhcLbC7PJHGqxhQOb9hqVuz9zHA_k9VpC0J9RJC6NEhRzUsCov7GGxgYk4XMTp8uT-nuf7z/s1600/LossTan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="311" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMr22_KUSHceSELp2T00Alp3-JOy44yaMItccRvp0NQQUB2Vvdc2ruFCl7kZeh9bP80qe3qjhcLbC7PJHGqxhQOb9hqVuz9zHA_k9VpC0J9RJC6NEhRzUsCov7GGxgYk4XMTp8uT-nuf7z/s400/LossTan.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
O zaman, bir kaç çıkarımla bitirelim:<br />
<ul>
<li>Normal yemek iki dakikada ısınırken donmuş çorbanın neden yıllarca ısınmadığı aşikar.</li>
<li>Tahta kutsal 5 elementten bir tanesidir.</li>
<li>Seramikle ilgili bir rakam bulamadım.</li>
<li>Şarap soslu makarna yapsan da onun alkolü pişerken buharlaşır, onun yerine direk iç şarabı.</li>
</ul>
<div>
Sevgiler,</div>
<div>
Cancan.</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-28994370642751848182014-01-05T13:41:00.000+02:002014-01-05T13:41:21.199+02:00Trafik<div style="text-align: justify;">
Selam gençlik,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ne zaman şu Enerji serisinin bir sonraki yazısını yazmaya otursam, sıkılıp kapatıyorum. Bu trafik yazısı bir süredir aklımdaydı, teknoloji geyikleriyle hiç alakası olmayan bir yazı, tam da aradığım şey. Trafik yazısında; size trafiğin aslında ne kadar önemli olduğunu, ne kadar sosyal bir ortam olduğunu ve hayatlarımızda ne kadar ciddi bir rol oynadığını kendi görüşlerimle ve hikayelerle anlatmaya çalışacağım. Bu yazıda birbirimize özellikle trafikte ve diğer toplumsal ortamlarda daha saygılı olalım mesajı vermeye çalışıyorum, hikayelerden sıkılırsanız görsellere bakarak sona atlayıp ana fikri okuyun lütfen. Haydi başladım:</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: center;">
<br class="Apple-interchange-newline" />-------------GİRİŞ HİKAYELERİ-------------</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
Ben, Muhsincan, 25 sene boyunca İstanbul'un güzide semtlerinden biri olan Koşuyolu'nda yaşamış ve bu süre zarfında tahminen 14 sene yaya, 7 sene de sürücü olarak görev yapmış bir insanım. Kısacası, İstanbul trafiğine belli bir düzeyde maruz kalmış bir insanım. Yurt dışı trafiğine ilk defa 2009'da Orlando sularında müdahil oldum. Annemle Orlando'ya gitmeden önce bir tanıdığımız şöyle bir tavsiyede bulundu: "Arabanızı önceden kiralayın, en ucuz arabayı seçin, oraya gittiğinizde en ucuz araba ellerinde kalmamış olacak ve size aynı fiyattan daha iyi bir araba vereceklerdir". Velhasıl Orlando'da araba kiralama dükkanı bana 7 numaralı arabanın anahtarını verdi ve arabanız 7 numaralı park yerinde dedi (Bu aşamada arabanın marka ve modeli ile ilgili hiçbir fikrim yoktu). Otoparka çıktığımda ilk araba 1 numaralı arabaydı, "oo piti piti" yaptım ve saymaya başladım, 7'ye gelince durdum, "yok canım" dedim, parmağımı iyice ısladım, bir daha saydım ve akabinde aşağıdaki amcayla 1 hafta gezdik, tozduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img height="300" src="https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/16654_177781153217_1868876_n.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="400" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Orlando</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Orlando'da kaldığım ve araba kullandığım bölge bomboş, trafiksiz bir yerdi. Yurt dışı trafiği konusunda bana belirgin bir katkıda bulunmadı (O zaman niye anlattın bunu değil mi? Mustang'le hava atmak için olabilir, çocukluğuma inmek lazım). İkinci yurt dışı trafiği maceram, Washington'dan Norfolk'a yapılan yolculuktu, yaklaşık 4 saatlik bir otoban yolcuğu. Ben (sürücü), hocam ve Rafet yolculuğa sabah 4'te başladık. 4:30'da ikisi de uykuya daldı, benim için çok zorlu bir yolculuktu. Her otobanda olduğu gibi orada da belirli bir hız sınırı vardı ama tuhaf olan herkesin bu sınıra uymasıydı. Normal bir TEM yolculuğunda sizi ayık ve tetikte tutan temel etmen önden çok arkaya bakmanız gerektiği gerçeğidir çünkü her an arkadan bir çılgın 200'le ve çılgın makaslarla yaklaşıyor olabilir. TEM yolculukları heyecanlıdır (ahanda vidyo: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=NftWTjlrPcw" target="_blank">YOUTUBE</a>, gerçi e5'miş ama olsun), sürprizlerle doludur ancak o otoban o kadar sıkıcıydı ki resmen insanı uykuya davet ediyordu. Aynı hızda giden ve hiç şerit değiştirmeyen arabalardan oluşan bir otoban yolculuğu düşünün, arabadakilerin uyuyor olması da cabası. Bu maceranın da yurt dışı trafiği konusunda bende çok büyük bir değişiklik yarattığını söyleyemem, sadece insanların hız sınırına uyabildiğine tanık oldum.<br />
<br />
Asıl hikaye 2012'de Melbourne'e taşındıktan sonra başlıyor. Buraya yerleştikten sonra yaklaşık 3 ay boyunca sadece yaya ve yolcu olarak yaşadım. Her şeyi gözlemledim. Yolcu olduğum zamanlarda sürücüleri trafikle ilgili sorulara boğdum, "neden bunu yaptın?" dedim, "neden böyle oldu?" dedim, "böyle araba mı kullanılır?" dedim ama bütün yaşananları ve kuralları benimsemek zorundaydım çünkü ehliyet sınavım yaklaşıyordu. 26 yaşında tekrar ehliyet sınavına girdim, küçük bir kız çocuğu gibi kullandım arabayı, iki elle tuttum direksiyonu, kurallı sinyal verdim (kurallı sinyal şöyle oluyor efenim: "mirror, signal, headcheck". Önce aynaya bakıp şeridin müsait olduğuna kanaat getiriyoruz, daha sonra sinyalimizi açıyoruz ve en son kafamızı hafifçe döndürerek aynanın ölü bölgesine denk gelmiş olabilecek bir araba var mı diye kontrol ediyoruz) ve hatalarıma rağmen ehliyetimi aldım (kolay değil, üçer beşer defa alamayan Türkler mevcuttur). Hatalarım şöyleydi: (1) Bir şerit değiştirirken sinyalimi şerit değiştirmemi tamamlayana kadar açık tutmamıştım, (2) Tamamıyla bomboş bir sokakta park halinden hareket haline geçerken sinyal vermemiştim, (3) Dikiz aynasına yeterli sıklıkla bakmamıştım ve (4) Dur tabelasında tamamen durmamıştım, yavaşlayıp (belki 2km/saat), kontrol edip geçmiştim. Bir de çok konuşmuşum ama o çok büyük sıkıntı olmadı.<br />
<br />
2013 Ocak sularında araba ve motosiklet ehliyetimi ve motosikletimi de aldım ve 2013 temmuzda Türkiye'ye tekrar dönmeden önce 6 aylık sürücü ve 9 aylık yaya olarak yeterli yurt dışı trafiği tecrübesine sahiptim. Motosikletin burada arabadan pek farkı yok, araba gibi şeritten gidiyoruz, kırmızı ışıkta veya duran trafikte "lane split" yapıyoruz o kadar, öyle emniyet şeridine çıkma felan gibi olaylar yok, "lane split" de yasak ama o kadar oluyor. Herkes bize arabalar kadar belki daha fazla saygı gösteriyor, ufağız diye kimse bizi hor görmüyor burada.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC1Uc10s-pife11q7RHUbTYsMkqFGhW2mmsuA7pVbpN3S-TXQawPy-zWlPk7O_eR0FFTBAkwE8BGjPvC2DPtMMoR1fM9dmAZGD4missqIlOGTJW3TJDuEV20vrN-6XgJKSbr6f3QdacUKR/s1600/IMG-20131224-WA0002.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC1Uc10s-pife11q7RHUbTYsMkqFGhW2mmsuA7pVbpN3S-TXQawPy-zWlPk7O_eR0FFTBAkwE8BGjPvC2DPtMMoR1fM9dmAZGD4missqIlOGTJW3TJDuEV20vrN-6XgJKSbr6f3QdacUKR/s400/IMG-20131224-WA0002.jpg" width="300" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bıyıklarımla motorumu okşar iken</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: center;">
<br class="Apple-interchange-newline" />-------------YURT DIŞINDA TRAFİK-------------</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
Buranın trafiğini size biraz anlatmak istiyorum. Burada yaya geçidi diye tuhaf bir şey var, yerdeki beyaz çizgilerden oluşuyor, tuhaftır bizim orada da varmış:<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.ilgazetesi.com.tr/wp-content/uploads/2010/05/40-ayr%C4%B1-noktaya-yaya-gecidi1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="255" src="http://www.ilgazetesi.com.tr/wp-content/uploads/2010/05/40-ayr%C4%B1-noktaya-yaya-gecidi1.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yaya geçidi</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Zorlu bir sistem, öncelikle bir sürücünün o çizgileri görmesi gerekiyor ve algıda seçicilik yüzünden görmüyoruz, ne yazık ki. Türkiye'ye temmuzda döndüğümde aslında her yerde yaya geçitleri olduğunu fark etmiştim, yayalar bile farkında değiller çoğu zaman. İnsanın gözleri o çizgileri görmeye alıştıktan sonrası biraz daha kolay, çizgileri görünce çizgilerin sağ ve sol tarafına bakılarak karşıya geçmeye meyilli insanların varlığı kontrol edilir, varsa durulur ve onların tamamen geçmesi beklenir ve en önemlisi geçen insan size el eder teşekkür eder ve siz de ona bakar ve gülümsersiniz. Burada bazı meşgul ve kaba şahıslar telefonları ile oynarken karşıya geçer geçitten, herkes arabaların duracağından emindir, durmazsanız katil olursunuz. Türkiye'de geçidin başında sürücülerin gözlerine kedi gibi bakarak saatlerce bekleyip, fark bile edilmezsiniz.<br />
<br />
Burada normal bir işten eve, evden işe gününde çoğunlukla şunu yaşarsınız: geçidin bile olmadığı bir ara sokakta trafik yokken, karşıya geçmek için kaldırımda durursunuz, beklersiniz çünkü bir araba geçecektir ve geçit yoktur, geçme hakkı arabanındır ama araba sizi fark edip hemen durur ve eliyle "taş, kağıt, makas"ın kağıdını yapar, hafif açılı, avuç içi yüzüne bakar, bu şu demektir: "aa lütfen efendim, buyrun karşıya geçin", bu el işareti konuşması şöyle devam eder: "aa olurmu canım, lütfen siz buyrun", "aman efendim siz yayasınız, ben gaza basarım gider", "aa olur mu hiç, durdukça da benzin yakar sizinki, lütfen siz buyrun" gibisinden uzar gider, sonunda bir taraf teslim olur ve gülümseyip teşekkür eder ve uzaklaşır.<br />
<br />
Burada otobanda paralı yol başlamadan önce son çıkış vardır, "toorak rd" çıkışı ("kartal" çıkışı gibi), ama burada paralı yol şehir dışına doğru değil şehir içine doğru başlar. Yani düşünün Ankara tarafından gelen herkes kartal'dan çıkmazsa paralı yola girecektir, bu kaosu bir düşünün. Bu çıkışın çıkış şeridi normal şeritlere göre çoook daha uzundur, 1km belki daha fazla çıkış için ek şeridi vardır. Her sabah işe gidenler buradan çıkmak ister çünkü para ödemek istemezler ve bu çıkışta kuyruk oluşur. Bu kuyruğa kimse kaynak yapmaz, o üçgen vardır ya, şu işte:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho0wvpBawJWcIFXvmNqZGDd_X1Nk-v-KD2QFUEwoSesKIsA6WpHPr6PgcvileqXOQLWaTb80zEpTWH1CCc_9FFR4xmVmoV9rc0EH7mrNPSkAYEmSXIYa0ZQoOR_ov2RB2op4xfzRMbxK8a/s1600/Untitled-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="117" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho0wvpBawJWcIFXvmNqZGDd_X1Nk-v-KD2QFUEwoSesKIsA6WpHPr6PgcvileqXOQLWaTb80zEpTWH1CCc_9FFR4xmVmoV9rc0EH7mrNPSkAYEmSXIYa0ZQoOR_ov2RB2op4xfzRMbxK8a/s400/Untitled-2.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Üçgen</td></tr>
</tbody></table>
O üçgeni kimse kullanmaz. Bir keresinde hava alanına gidiyordum, otobandan hava alanına dönen çıkış 2 şerit, otoban da 3 şerit, toplam 5 şerit nereden baksan. Daha belki dönüşe 2-3 km var, ne olduğunu anlamadan sağ 2 şeridin kitli olduğunu fark ettim. Belki 500 metre gittikten sonra oradaki insanların hava alanına gitmek için beklediğini fark edip sinyal verdim ve yavaşladım. Bu aşamada şunu düşünüyordum: "ah, vah, tüh, insanlar bekliyor, ne kadar ayıp ettim ben fark edemedim, aradan girmem lazım, umarım yol verirler". Sen bana yol verir miydin? Yanına yaklaştığım ilk araba frene bastı ve bana yol verdi. Büyük ihtimalle şöyle düşündü: "yazık çocuk yeni herhalde, fark edememiş, otoban trafiğini de bozacak, iyisimi yol vereyim". Araya girdim ve geri kalan 2.5km boyunca (yarım saat) BİR araba kaynak yapmadı ve meşhur üçgen bomboştu.<br />
<br />
Burada göbek (dönel kavşak) diye bir şey var. Göbeğin değişik bir işleyiş sistemi var. Göbekte araba varsa yol verilmesi gerekiyor yani göbeğe bir kere girdiysen kimse önüne geçemez, yol hakkı sende. Basit ve mantıklı bir sistem, göbeğin araçlarla dolup kitlenmesini engeller, bkz. şunu:<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1upVzN88lIDNLqjQYJ_0W5b1Zb2hyphenhyphen7ACve3FbEYcFoN5a1f89YMXeGvuKXOuqTA8_40VmS7xjEaNG46Gx6usxKf_kiEJ4PTv8e4HuNapD68pY7VzzKSmnV3NZpY5y5ZV69rowYPpxUqTZ/s1600/adanada-trafigi-yol-calismasi-degil-artan-arac-sayisi-6x3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1upVzN88lIDNLqjQYJ_0W5b1Zb2hyphenhyphen7ACve3FbEYcFoN5a1f89YMXeGvuKXOuqTA8_40VmS7xjEaNG46Gx6usxKf_kiEJ4PTv8e4HuNapD68pY7VzzKSmnV3NZpY5y5ZV69rowYPpxUqTZ/s400/adanada-trafigi-yol-calismasi-degil-artan-arac-sayisi-6x3.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kitli göbek (Adana)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Çalışan bir göbekten vidyo: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=DJETSvGT8no" target="_blank">YOUTUBE</a>. Kolay gözükse de göbek çok zorlu bir olaydır, her yiğidin harcı değildir ama alıştıktan sonra çok güzel çalışan bir sistemdir, 100km'lik otoyolda bile göbek gördüm, kazasız belasız, maşallah. Türkiye'de de kanunu mevcuttur:<br />
<span style="background-color: #e6e6e6; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; text-align: start;"><br /></span>
<span style="background-color: #e6e6e6; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; text-align: start;">"Trafik Kanunun 57. maddesi kavşaklardaki geçiş hakkını düzenler. </span><span style="background-color: #e6e6e6; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; text-align: start;">Bu maddenin -b bendinin 6. fıkrası "Dönel kavşağa gelen sürücüler dönel kavşak içindeki araçlara yol vermek zorundadır" der."</span><br />
<span style="background-color: #e6e6e6; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; text-align: start;"><br /></span>
Bir keresinde göbeğe girmememiz gereken bir anda girdik ve ölüyorduk çünkü buradaki insanlar göbek kurallarına o kadar alışmıştır ki, tehlike anında fren yapmasını beceremezler. Ek olarak, göbek kuralları bisikletler için de geçerlidir, kaç araba durdurdum göbeklerde bisikletle bir bilseniz. Türkiye'de göbek kanunu şöyle uygulanır, delikanlıysan girersin hakkını alırsın, korkan frene basar, sonra kitlenir.<br />
<br />
Burada otobüs ek şeridi var, hiç bir fiziksel engelle kısıtlanmamış, kimse girmez. Sen olsan girer miydin? Evine 5 dakika erken varırdın.. Enayi bu insanlar!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://resources3.news.com.au/images/2013/05/26/1226650/931223-bus-lane-ermington.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="225" src="http://resources3.news.com.au/images/2013/05/26/1226650/931223-bus-lane-ermington.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Otobüs şeridi</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: justify;">
Enayi demişken aklıma geldi, geçenlerde eve "Yarra Valley Water"dan (İSKİ gibi bir şey) bir mektup geldi. Mektubu okudum 50 dolar bir şeyler diyor ama ne olduğunu anlamadım (İngilizce zayıf baya), Avustralya'lı ev arkadaşıma sordum "Ne diyor bunlar birader?" dedim, dedi ki "Geçenlerde suyumuz 5 saatliğine kesilmişti ya (saat sabah 2-7 arası evin önündeki boru patladı diye su kesilmişti), kesintiden dolayı özür dileyerek bize 50 dolar geri iade ediyorlarmış" dedi (50 dolar bizim 15 günlük su tüketimimiz bu arada). Dedim ki "Enayisiniz siz arkadaş! Bize bunu yapsalar, biz evin önündeki boruyu düzenli aralıklarla patlatıp, su faturasında artıya geçtikten sonra o artılarla elektrik faturasını öderdik". Bugün yine patladı bizim ana boru, bu ay suyumuz bedava, sabununuzu alın gelin panpiler.</div>
<br />
-------------ANAFİKİR-------------</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
Bir sene önce az sonra yazacaklarımı okusam, k.çımla gülerdim ama sanırım sağlıklı bir toplum yaşamı için her bireye saygı göstermek gerekiyor, ön yargısız olarak, dil, din, ırk, vb.. farkı gözetmeden. Bence trafik bir halkın en büyük sosyal ortamıdır ve saygının en kolayca gösterilebileceği ortamdır. Trafikte; ülkede hayatın boyunca bir daha asla karşılaşamayacağın milyonlarca insanla karşılaşırsın ve bir etkileşimde bulunursun. O insanlarla bir daha karşılaşmayacağın için onlara saygısızlık etmek kolaydır ama asıl güzellik bunu bile bile onlara saygı göstermeye başladığında başlar. Trafikten sonra bence kuyruklar gelir, PTT kuyruğu, banka kuyruğu, süpermarket kuyruğu, vb.. Kuyruklar ise ikinci büyük sosyal ortamdır. Kuyruklara çok değinmeyeceğim ama burada kuyrukların da çok saygılı olduğunu eklemek isterim. Ülkemizde gerek trafikte, gerek kuyruklarda olsun bir savaş ortamı var. Trafikte etkileşimde bulunduğumuz insanlar sanki dostlarımız, halkımız değil de düşmanlarımız. Herkes bencil, hedefe odaklı, herkesin zamanı değerli, herkes diğerlerinden farklı ve ayrıcalıklı ve daha kurnaz, diğerleri aptal.<br />
<br />
Ben de farksızdım, böyle yaşadım. Okuldan eve dönerken TEM'de trafik olduğunda emniyet şeridine çıkıp binlerce araba geçerdim ve içimden şöyle derdim: "Burası benim yolum, siz misafirsiniz, ben bu yolu her gün kullanıyorum, siz geldiniz, trafik yaptınız, ben de emniyet şeridinden akarım arkadaş". Saygısızdım, özür dilerim, bütün yollar hepimizin. Siz siz olun, yarın bir arabaya yol verin, bir yayaya yol verin, ona gülümseyin, emniyet şeridine girmeyin, kaynak yapmayın, emniyet şeridine gireni, kaynak yapanı hor görmeyin, acelesi vardır garibin, şaşırmıştır diye kendinizi kandırın.<br />
<br />
2013 temmuzda Türkiye'ye dönmeden önce, Gezi olayları patlak verdi ve her takımdan, her dinden, her cinsel tercihten insanlar bir arada direndi, birbirlerine destek oldu. Dedim ki kendi kendime, "bir şeyler değişiyor bu ülkede". Bu güzel saygı ortamı biraz biraz Türkiye'de de oluşuyor. Burada her dinden, her dilden, her cinsel tercihten, her mezhepten, her her şeyden insan saygılı ve birlikte yaşıyor. Sen bana desen desen karadenizli, fenerli, kürt, ermeni, alevi, sünni dersin, çok büyük sıkıntı dersin. Ben sana asyalı, avrupalı, amerikalı, afrikalı ve güney amerikalı derim. Sen bana Hristiyan dersin, sünnetsiz dersin, ben sana puta tapan, ineğe tapan adamlarla takılıyoruz derim. Türkiye'ye geri döndüm, hiçbir şey değişmemişti, trafik aynı, kuyruklar aynı. Kimse kaynaşmadı aslında, bunu hepiniz biliyorsunuz, kendinizi kandırıyorsunuz. Anti-fener, anti-gs olayları son hızıyla devam etmiyor mu? Avrupa'da bir Türk takımı başarılı olduğunda onur duymak yerine küfreden, şansa oldu diyen hala biz değil miyiz? Bugün, o Gezi olaylarındaki topluma olan yakınlığını hissediyor musun? Hayır, çünkü değişmedin, kendini kandırıyorsun.<br />
<br />
Türkiye'ye temmuzda geldiğimde karşıdan karşıya geçmek için bekleyen yaşlı, bastonlu bir amcaya yol verdim. Elimle o açılı kağıt olayını defalarca yaptım, amca anlamadı, alışık değildi, uzun bir süre sonra, arabamın camına yaklaştı ve şöyle dedi: "Ne oldu oğlum, bir yere mi baktın?", dedim ki "Hayır amca, sana yol verdim, buyur karşıya geç" dedim, "Sağol oğlum" dedi, gülümsedi ve yavaşça karşıya geçti.... Eve 15 dakika geç gidin, yüzünüzde bir gülümsemeyle gidin.<br />
<br />
<b>Kapanış notu:</b> Burası mükemmel, Türkiye berbat demiyorum, Türkiye ölüsüyle buraya 10 basar. Burada arabalarının arkasına "Fuck off, we are full" yapıştırması yapıştıran insanlar var. Her kurala uyup buradaki insanlar gibi robot olun demiyorum, o göbekte birisi hata yaptığında Türk insanı onu fark edip frene basmasını çok iyi bilir. Türk insanının en güzel özelliklerinden bir tanesi de kural tanımaz olmasıdır, hız sınırına uyun demiyorum, mesela, yol boşsa, basın gidin ama ortalama hızın 120 olduğu yolda 200'le gidip insanları ve kendinizi tehlikeye atmayın, saygılı olun demek istiyorum. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-58582307400881875412013-05-08T17:56:00.002+03:002013-05-08T17:56:35.183+03:00Enerji II - Güneş<div style="text-align: justify;">
Selam,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sevgili enerji yazı dizisinin bu bölümünde, güneş enerjisi üzerine yoğunlaşacağız, güneşin etinden ve sütünden insanlık olarak nasıl faydalanabiliriz, bunu tartışacağız. Haydi yardıralım.<br />
<br />
Öncelikle hepimizin bildiği ve ülkemizin güney kesimlerinde yaygınca kullanılan "Güneş Enerjili Su Isıtma Sistemleri" ile başlayalım. Müstakil evlerimizin çatılarına monte ettiğimiz bu güzide aygıt, güneşten gelen sıcacık ışınlar yardımıyla; denizden yeni gelen çoluk, çocuk, torun ve torbanın akşam bedava sıcak duş almasını sağlıyordu.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNTt6GLV_FGXZZypVwhT0l2yq1SbtwofsJzLSobWCNo75J5aL8hr9y9VTvCfFHM9o8jIeIFujTzRtCJeomvNpN2cDyi6oM024oT9a33CNH77ni6aHAhD9n3WKnoZ6J1zbdLUDl88YORx9D/s1600/800px-Calefon_solar_termosifonico_compacto.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNTt6GLV_FGXZZypVwhT0l2yq1SbtwofsJzLSobWCNo75J5aL8hr9y9VTvCfFHM9o8jIeIFujTzRtCJeomvNpN2cDyi6oM024oT9a33CNH77ni6aHAhD9n3WKnoZ6J1zbdLUDl88YORx9D/s400/800px-Calefon_solar_termosifonico_compacto.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Güneş Enerjili Su Isıtma Sistemi</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Bu aygıtın çalışması oldukça iyi bildiğimiz 2 cümle sayesinde olur:<br />
1. Isınan hava yükselir.<br />
2. "Siyah giyme evladım, pişersin!"<br />
<br />
Isınan hava yükseldiği gibi, ısınan su da yükselir. Bu basitçe, ısındıkça suyun genleşmesi (geniş kelimesinden türetilmiştir) ve bunu müteakip (bir de eski kelimeleri bilmiyormuş yeni nesil de bilmem ne imiş, haşa!) yoğunluğun azalması ile olur. Yoğunluğu azalan su tanecikleri uçan balon mantığıyla su tankının yukarı kısmına çıkar ve panelin içinde hep soğuk su kalır.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfiUdU-8JW_7Jh73lFCLGD0p228HdtD2RBa4gNlzQlZ_C9XnIw6jD1p49encf83-ZnoExDHPdHHeBV61QEG7vdRp3SkAXmVHYrJJhqSuPl6W7KAHlbTQ2FqS7ITbR8Gceu_O3r3SbUHV9d/s1600/DirectSolarSystems.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="356" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfiUdU-8JW_7Jh73lFCLGD0p228HdtD2RBa4gNlzQlZ_C9XnIw6jD1p49encf83-ZnoExDHPdHHeBV61QEG7vdRp3SkAXmVHYrJJhqSuPl6W7KAHlbTQ2FqS7ITbR8Gceu_O3r3SbUHV9d/s400/DirectSolarSystems.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Isınan hava yükselir!</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Panelin içindeki soğuk suyun ısınması için panelin üzeri siyaha boyanmıştır çünkü siyah renk ışığın görünen bütün dalga boylarını soğurur. Işık bütün renkleri (ve daha fazlası UV vs,vs) içinde barındırır, kırmızı bir cisim sadece kırmızı ışığı yansıtır, diğerlerini soğurur böylece onu kırmızı görürüz. Soğurulan ışık ise ısı enerjisine dönüşür. Siyah renk görünen bütün dalga boylarını soğurduğu için; ışığı ısı enerjisine en iyi siyah renk dönüştürür.<br />
<br />
Güneş Enerjili Su Isıtma Sistemlerinin verimliliği %0.75 (ve artmaya çalışıyor) yani güneşten 1000 enerji geliyorsa, o evde 7.5 enerjilik su ısıtıyor ancak. Bu da yaptığım hesaplara göre Antalya'da 3.74017094017094 kWh/m2/gün (0.15584045584 kW/m2) yapıyor yani çatımıza 2mx1m'lik bir panel koyarsak, günde 7.48034188034188 kWh'lik su ısıtabiliyoruz yani 200 litrelik suyun sıcaklığını günde 32 derece artırabiliyoruz, hiç fena değil bence. Fiyatı 2750 Oyro!<br />
<br />
Bu sıkıcı konudan daha eğlenceli bölümlere geçmeye başlayalım, asıl olayımız güneşten elektrik üretmek. Bu iş için PhotoVoltaic (PV) cell kullanıyoruz. Bunu şöyle anlatacağım:<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf4WjO_4aOkTnNMi8bkFXZv0A-TGDxjOjCANyGrd9u2pfMMiEMQziIK_16agAIXZ13l_lIC-8R3mwOAcr5cATwWOMczcrQs6Y7_1q6wXeD_7mHxgKYidI4MbBlNXVCz-3Szc40LPUZ9T1o/s1600/Untitled-1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf4WjO_4aOkTnNMi8bkFXZv0A-TGDxjOjCANyGrd9u2pfMMiEMQziIK_16agAIXZ13l_lIC-8R3mwOAcr5cATwWOMczcrQs6Y7_1q6wXeD_7mHxgKYidI4MbBlNXVCz-3Szc40LPUZ9T1o/s1600/Untitled-1.png" /></a></div>
<br />
Yok, yok öyle bir şey değil! Adam = güneş; yuvarlak, üçgen ve yıldız toplar = farklı dalga boylarından etkilenen elektronlar; kırmızı cızıklar = uçan üçgen topun etrafındaki akış çizgileri (streamlines), türbülans, wake felan (konuyla alakasız fasafiso yani kısaca). Çok uğraştım bununla ama olmadı, hehe.)<br />
<br />
Şimdik olay basitçe şöyle: Güneş PV cell'deki elektronlara tekmeyi basıyor, basket olan elektronlar dağdan aşağı yuvarlanırken baraj misali elektrik üretiyor. Farklı toplar var (dalga boyları), farklı basket potaları var (dalga boylarına uygun malzeme diyelim), bunlardan ne kadar çok koyabilirsek PV cell'e verimlilik o kadar artıyor. Güneş'in her türlü topa vurma yeteneği mevcut ama her potayı aynı PV cell'e koymak oldukça zor günümüz teknolojisiyle bu yüzden PV cell'lerin de verimliliği oldukça düşük (%10'lere dayandığı söyleniyor bu sıralar, satın alınabilir olanlar tabii ki)<br />
<br />
Hemen küçük bir hesap (kitaptan çalıntı): 13000$'lık yatırım ile 200 m2 çatı alanına güneş paneli koyarsak Antalya'da 2550 kWh yıllık elektrik üretebiliyoruz bu da yine 1 kWh = 23.734 kr (Tedaş 2012 Ocak Tarifesi) ile 600 TL'lik elektrik yapıyor yılda. Herşey tıkırında giderse (aletin bozulmasını geçtim, dölar/TL oranı da benzer kalacak olursa (!)) 43 yılda çıkıyor parası hehehe. İşte torunların uzayda PS50 oynarken "Çoçoli, dedemin dünyadaki güneş paneli de parasını çıkardı valla yaşadık!" diye sevinecekler.<br />
<br />
Evleri geçelim de; ülke çapında elektrik üretimine bakalım derseniz, tonlarca değişik sistem var. Hazır PV'den bahsediyorken onunla başlayalım. Evimizin çatısındaki sistemin aynısını tarlaya kurmak kafasındaki bu elektrik üretim merkezlerinden bir tanesi:<br />
<br />
<b>Kod Adı:</b> Templin Solar Park (Almanya) (Dünyadaki PV elektrik santrallerinin %47'si Almanya'daymış bu arada, GreenPeace'ci arkadaş sanırım bu bilgiyi bize Almanya'nın elektriğinin %47'si güneş paneli diye satmaya çalıştı ama onu yemezler, sadece %6.5'miş, bak sen düşün, dünyadaki bütün PV'nin %47'si bir ülkenin sadece %6.5'i pehhh)<br />
<b>Model:</b> 2012<br />
<b>Alan:</b> 214 Hektar (285.333333333 Futbol sahası eder kanka senin anlayacağın dilde)<br />
<b>Maliyet:</b> 205 milyon Yoruyo!<br />
<b>Sığa (Bu kapasite'nin türkçesi, uzaylı değil, sığmak, sığa, deniz çok sığ hadi çimelim, çimiyongu?, bunları bilelim):</b> 128 MW (Bu rakam şu anda hiçbir şey ifade etmiyor olabilir size ama şöyle söyleyeyim: Çeşme'de bir kum tanesi: Hayatındaki elektriğin <u>o boynuna astığın, triplere girerek hep M'de kullandığını sandığın ama aslında hep P'de kullandığın uzay mekiği objektifli fotomak</u>'ın pilini doldurmaya oranı) (Altı çizili bölüm: Zincirleme uzay tamlaması)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGDb5-8L6TuWMbliQuZSG5rcQkcbp18k4n350fWwrqnRzuVn5lm56nrgQHXb-vnNkCDETGLVpwgoJ35-eHA1rlgLPKxDh5vjRnI7F_B0dbviDIk82DVU1RhFJV01fMQ8r8Y7OjqV1-odT4/s1600/TXXmvWH.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="281" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGDb5-8L6TuWMbliQuZSG5rcQkcbp18k4n350fWwrqnRzuVn5lm56nrgQHXb-vnNkCDETGLVpwgoJ35-eHA1rlgLPKxDh5vjRnI7F_B0dbviDIk82DVU1RhFJV01fMQ8r8Y7OjqV1-odT4/s400/TXXmvWH.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Dünyada Nisan 2013 itibari ile toplam 4 GW'lık (bu da kum tanesi bu arada) sığası olan PV ile çalışan elektrik santrali var imiş. Yeri gelmişken şunu da eklemek isterim, sığa ile üretilen elektrik aynı değildir, sevgili güneş panellerinin gece çalıştığı zannedilmesin, sığa hani çok tatlı bulutsuz bir İstanbul yaz günü diyelim, özledim gerçekten o günleri.<br />
<br />
Güneşten yararlanarak elektrik üretmenin bir diğer yöntemi ise yoğunlaştırılmış güneş ışınlarını ile su kaynatıp, su buharıyla türbin döndürme yöntemidir. 2012'de dünyada toplamda 2.5 GW sığalık yoğunlaştırılmış güneş enerjisi santrali bulunmaktadır ve bu rakam hızla artmaktadır. Bunlara birkaç örnek:<br />
<br />
<b>Kod Adı:</b> Ivanpah Solar Electric Generating System<br />
<b>Model:</b> 2013 (Bitti bitecek)<br />
<b>Alan:</b> 1420 Hektar (1893.333333333 Futbol sahası)<br />
<b>Maliyet:</b> 2.2 milyar Dölar!<br />
<b>Sığa:</b> 392 MW<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9c2XklB3yIuNJ48D0UxqKxPsgoURFP7Bua7MMAGtIh6Q_8xB3u-ytjq6eipERBe8IauCg2xTduYfVvclnKIdprWmDk3_8Y5XE6vvX_8n-v75f_G1J2nBtVuBiDKdiiY_O3DDSqcypxcdU/s1600/Ivanpah-500-steam-blows.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9c2XklB3yIuNJ48D0UxqKxPsgoURFP7Bua7MMAGtIh6Q_8xB3u-ytjq6eipERBe8IauCg2xTduYfVvclnKIdprWmDk3_8Y5XE6vvX_8n-v75f_G1J2nBtVuBiDKdiiY_O3DDSqcypxcdU/s400/Ivanpah-500-steam-blows.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Aynalar ile ışığı bir yere yoğunlaştır ve su kaynat. Bunun birkaç değişik yöntemi var, yukarıdaki güneş kulesi, aşağıdaki parabolik borular:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOr_tgONNWQ3rGCd1W-OQa0nymRFL8-hM7sPmRWEbTT3_xoIPu5KmHPpoBWgT4SaIaDtb13O48W6MCUw8cqe_IRJnVgqAAmeNm2bXuriPbKRTkwbPJxOdvbFjap8KXKJltPhMdosv1D69S/s1600/schott_parabolic_trough.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="291" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOr_tgONNWQ3rGCd1W-OQa0nymRFL8-hM7sPmRWEbTT3_xoIPu5KmHPpoBWgT4SaIaDtb13O48W6MCUw8cqe_IRJnVgqAAmeNm2bXuriPbKRTkwbPJxOdvbFjap8KXKJltPhMdosv1D69S/s400/schott_parabolic_trough.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Aynalar burada ışığı borudaki suya yoğunlaştırıyor ve her şey yolunda giderse su kaynıyor. Bir de şu var:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeQW-1W9qVs5HhyphenhyphenKTV0Euy4p81Upk9TuL5LkDzhF7amna_zJiA8mV8CB9NnZe-MGGC0inSHDmk0ADMcX8QIE5ZEir0h3ZVPNx3AQFCOlE0CtMQR-U5_7GMF2uuRX7gBfqbr7YUZV8XKaD/s1600/PD+plants.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="310" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeQW-1W9qVs5HhyphenhyphenKTV0Euy4p81Upk9TuL5LkDzhF7amna_zJiA8mV8CB9NnZe-MGGC0inSHDmk0ADMcX8QIE5ZEir0h3ZVPNx3AQFCOlE0CtMQR-U5_7GMF2uuRX7gBfqbr7YUZV8XKaD/s400/PD+plants.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Bu da uzaylılar "selam dünyalı biz dostuz" olayına girerse kaçırmamak için.<br />
<br />
Son olarak en sevdiğim, dahiyane güneşten elektrik üretme olayına da gelirsek, kendisi şöyle bir şey:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihGtzNczntgx7T9FErJ8VWkvQ6vL-AsX9ThCgTicWReXuCfcmRXPDZ1Qu6RH9BWTLTYxepVqU28oLXv8xYJDpeGc8nsIynmfSYpL1HSAKX1vqOtHg_hIlZMmz3lt_fCWApQKDbxre3NO2v/s1600/solar-updraft-tower1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="361" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihGtzNczntgx7T9FErJ8VWkvQ6vL-AsX9ThCgTicWReXuCfcmRXPDZ1Qu6RH9BWTLTYxepVqU28oLXv8xYJDpeGc8nsIynmfSYpL1HSAKX1vqOtHg_hIlZMmz3lt_fCWApQKDbxre3NO2v/s400/solar-updraft-tower1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Bunlara dik güneş kulesi midir derviş (bana dervişleri hatırlatıyor bunlar, çok gördüm ya sanki..) midir nedir artık ne demek isterseniz hacılar (bkz. solar updraft tower). Sistem şöyle: <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMSr3UPoVHXNm3DU9X5ygl_XXOxl4QOz5X0kmrNo93dTNLvWhYA7hLlU0_1hwd4d1KwzYnUBP3RWUPfcoT5M1jOWQVL3wF45LEnJ0QadrWWoYHRTfTjNb_XGO6d3Adud4wbjkDvZNtLkXL/s1600/solarupdraft.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMSr3UPoVHXNm3DU9X5ygl_XXOxl4QOz5X0kmrNo93dTNLvWhYA7hLlU0_1hwd4d1KwzYnUBP3RWUPfcoT5M1jOWQVL3wF45LEnJ0QadrWWoYHRTfTjNb_XGO6d3Adud4wbjkDvZNtLkXL/s400/solarupdraft.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
O etek kısmının kapalı olması gerekiyor, cam olur sera misali, naylon olur, ışık geçiren hava geçirmeyen en ucuz Çin malı malzemeyi döşüyoruz. Sonra ışık oradan giriyor ve ayıptır söylemesi eteğin altındaki havayı ısıtıyor ince ince. Isınan havanın basıncı artar dostlar. Bir de borunun tepesi var, yeryüzünden yükseldikçe basınç düşer hatırlayın orta okul fizik yada coğrafya (böyle bir ders vardı ya vay be, ne dersti: enlem, meridyen, dönence felan) (Bak acayip parantez açıyorum şu anda: {{Gerçekten ülkemizin eğitim sistemini aşağılıyoruz ve neden aşağıladığımızı da biliyorum şimdi tartışmayalım bunu ama millet gerçekten hiçbir şey öğrenmiyor. Daha bak bu hafta Avustralya'da (sözde mükemmel eğitim xyz deriz dimi duysak ve burada öğrenciler sırf Avustralya'lı da değil, dünyanın her yerinden adam geliyor) üniversite 1.sınıf öğrencilerinin %99'unun anlamadığı geometri sorununu görsem eminim lise terk bile olsan .ıçınla çözersin.}} Neyse çok oldu bu parantez, ne diyorduk? Borunun tepesi yüksek olduğu için (ama 1km flan olması lazım (dünyanın en yüksek binası an itibariyle 830 m bu arada)) basınç orada düşük. Her akışkan gibi hava da yüksek basınçtan alçak basınca akmak isteyecektir ve hızlıca yukarı çıkmak isterken borunun içine türbin koyarsak döndürecektir ve elektrik üretecektir. Bu yöntemi kullanan gerçek bir enerji santrali şu anda yok gibi çünkü çok yüksek borular lazım ama birçok proje mevcut ve hatta biri de Türkiye'den (Barış Manço katkısıyla): <a href="http://www.youtube.com/watch?v=-j1K1vwPZS8" target="_blank">Isparta</a>. Bu olaya bir yatırım var gibi çünkü ilk maliyeti ve bakım masrafları oldukça düşük.<br />
<br />
O değilde bu nedir ya, Arif'in Manchester'a attığı golü arıyordum bu çıktı:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuIgFOJJ98wMvTQM_p4mqJjybA80o7BJ5nOA-tnG4uY-zLV2tPjsiLv-ft_hZnJJNGcdjFPDxN5K-3M_FozGSjGhoFP_HAZTIK7rWKK_m2j98oxB4cVDsSYb6ItCL3IiUrMgmohxEBCVM5/s1600/military_vessels_wallpapers_1440x900-35_navy-sea-shadow-stealth-boat.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuIgFOJJ98wMvTQM_p4mqJjybA80o7BJ5nOA-tnG4uY-zLV2tPjsiLv-ft_hZnJJNGcdjFPDxN5K-3M_FozGSjGhoFP_HAZTIK7rWKK_m2j98oxB4cVDsSYb6ItCL3IiUrMgmohxEBCVM5/s400/military_vessels_wallpapers_1440x900-35_navy-sea-shadow-stealth-boat.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Neyse bitti yeter yoruldum, aylar oldu. Yorumları bekliyorum, aşağıda kapışalım. Sırada su mu var ne var, bende unuttum yıllar oldu, ayarlarız bir şeyler, herkese saygılar.</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-67829260080104690072012-12-12T15:17:00.001+02:002012-12-14T05:05:42.703+02:00Enerji I - Giriş<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;"><span style="font-family: inherit;">Herkese Melburnu'ndan selamlar,</span></span><br />
<span style="background-color: white;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ-j9mKxFMXQlKP509bhH0o6WVLGcipM46I0UBCi6FXXZL5lH92UdgDwQLPVjBpv4ndq_h5XYyoOVTDEAZajM_kiXof-PF0k5ipnQNncYOk_pfjN1x5wyPJFt7uQfZ9ZiEX95e9bjotk2v/s1600/20121110_120335.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="85" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ-j9mKxFMXQlKP509bhH0o6WVLGcipM46I0UBCi6FXXZL5lH92UdgDwQLPVjBpv4ndq_h5XYyoOVTDEAZajM_kiXof-PF0k5ipnQNncYOk_pfjN1x5wyPJFt7uQfZ9ZiEX95e9bjotk2v/s400/20121110_120335.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ahanda Melburnu</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Uzun zamandır yazmaya fırsat bulamadım ve ayrıca itiraf etmeliyim ki biraz da beklediğim tepkiyi alamadığım için şevkim kırılmıştı (3 yazıyla Beyaz Show'a çıkarım diye düşünüyordum herhalde). Neyse geri döndüm ve enerji yazısına başlıyorum. Bu yazı dizisinde bütün gerçekleri ayaklar altına sereceğim, enerji ile bildiğinizi sandığınız her şeyi sorgulayacağım, mühendisin gözünden enerjiyi halka açacağım (gerçi </span>fark ettim<span style="font-family: inherit;"> ki halktan ziyade mühendi</span><span style="background-color: white; font-family: sans-serif; font-size: 13px; line-height: 19.200000762939453px; text-align: start;">§</span><span style="font-family: inherit;"> dostlar okuyor yazıları ama olsun).</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bu yazı dizisini, değerli hocam Serhat Yeşilyurt'un dersinden esinlenerek yazdığımı belirtmek isterim, saygılarımı sunarım. Ayrıca, Beşiktaş sahilde Irmak'la beraber kavga ettiğimiz GreenPeace yanlısı arkadaşın da katkısı büyükDür, ona da saygılar. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Giriş bölümünde; size, bu yazı dizisinde işinize yarayacağını düşündüğüm birkaç rakamdan bahsedeceğim, sonrasında sırasıyla güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, katı yakıtlar, diğerleri ve en son olarak da çekirdek (nükleer) enerjisinden bahsedeceğim. Haydi bakalım, rastgele, kötü esprilere devam.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Göreceli olarak yeni sayılabilecek buluşlardan biri olan elektrik, 19. yüzyıldan bu yana, hayatlarımıza o denli nüfuz etti ki ekmek veya sudan farkı kalmadı bizler için, zira ekmeği ve suyu da üreten o </span>(aslında sadece tost ekmeği diyelim, şükür ki ekmek hala taş fırın)<span style="font-family: inherit;">. Bugün kullandığımız binlerce teknolojinin yaratıcısı olan, perdenin arkasındaki kahraman </span><b style="font-family: inherit;">Nikola Tesla;</b><span style="font-family: inherit;"> bir rivayete göre bir gün demiş ki: "Agalar, bütün dünyaya bedava temiz enerji sağlayabilmem için bir tane Amerika </span>kıt'asına<span style="font-family: inherit;"> bir tane de Avrupa </span>kıt'asına<span style="font-family: inherit;"> verici koymanız yeterli, gerisini bana bırakın".</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAyyfgXrtUQ2Zn2a5zKAXkoyCW4ripn4K3hu8eIz-_KRV8DSVQLa7STe7NBkxvY8hIuL5XZyOZCKClB1QzjBdhY-HOVdwMO_UEcyKsbIE-XYpDiaxo47AlyEhIs-QzYbEwACl7mP2G8pmD/s1600/teslaToursTransatl543po.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAyyfgXrtUQ2Zn2a5zKAXkoyCW4ripn4K3hu8eIz-_KRV8DSVQLa7STe7NBkxvY8hIuL5XZyOZCKClB1QzjBdhY-HOVdwMO_UEcyKsbIE-XYpDiaxo47AlyEhIs-QzYbEwACl7mP2G8pmD/s400/teslaToursTransatl543po.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bunun gibi birşey</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Buna cevap olarak da "yetkililer" demiş ki: "Avrupa'da hali hazırda Eiffel kulesi var, "laz ve gaz"da da taklidi vardır muhakkak", tabii ki yalan, demişler ki: "</span><span style="font-family: inherit;">Eeee biz bu işten nasıl para kazanacağız hacı?" ve bu yüzdendir ki, enerji, bugün dünyanın en büyük sıkıntılarından bir tanesi. Tesla'nın bu projesini başka bir yazıda mutlaka incelemeliyiz. Yakışıklı, seksi ve dahi; büyük adamdı vesselam, saygılar.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCZYnZmB64sHPSegn2wMCv1HZxDeB3qbmstQql0cWf68hYO1tD7fVhyphenhyphenb8eFT5kvjM9qO0cY6c05JAXNtI8NNB1iqDWhA5VVPAEr_yYwvw09skNo0sAkTZfFqSWZkN4sE0AlG51uLjVt6Hp/s1600/936full-nikola-tesla.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCZYnZmB64sHPSegn2wMCv1HZxDeB3qbmstQql0cWf68hYO1tD7fVhyphenhyphenb8eFT5kvjM9qO0cY6c05JAXNtI8NNB1iqDWhA5VVPAEr_yYwvw09skNo0sAkTZfFqSWZkN4sE0AlG51uLjVt6Hp/s400/936full-nikola-tesla.jpg" width="292" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Nikola Tesla</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Biz enerjiyi, mühendisler olarak, joule, kalori veya daha yaygın olarak kilowatt-saat (kWh) olarak ölçeriz (bkz. elektrik faturası). Ancak, asıl olaylar birim zamanda harcanan enerji miktarı olan Watt (Joule/s) birimi etrafında döner. </span><span style="font-family: inherit;">Birkaç örnekle Watt birimini irdeleyelim:</span><br />
<ul>
<li><b>Dandik AmBül:</b> 60-100W</li>
<li><b>Tasarruflu AmBül:</b> 12-20W</li>
<li><b>Bulaşık Mak:</b> 1200W (Suyu kendi ısıtan) 200W (Sıcak su girişli) </li>
<li><b>Çamaşır Mak:</b> 500W</li>
<li><b>SüBürge:</b> 500-700W</li>
<li><b>Ütü:</b> 1000W</li>
<li><b>Dizüstü Bilg.:</b> 30-80W</li>
<li><b>Masaüstü Bilg.:</b> 100-200W</li>
<li><b>TV:</b> 100-200W</li>
<li><b>Buzdolabı:</b> 57-160W</li>
<li><b>Klima:</b> 500W</li>
<li><b>Su Isıtıcısı:</b> 1000-2000W</li>
<li><b>Erkek Saç Kurutma Mak:</b> Saçmalayın, öyle birşey yok!</li>
<li><b>Bayan Saç Kurutma Mak:</b> 1000-1800W</li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
Dikkatinizi çekmek isterim ki Watt; birim zamanda harcanan enerjiydi yani yukarıdaki gereçlerin bazıları çok enerji harcıyor gibi gözükse de kullanım süreleri de önemlidir, mesela buzdolabı hep açıktır ama su ısıtıcısı günde 20 dakikayı geçmez. Bu gereçlerin elektrik faturanıza değerli katkısını hesaplamak isterseniz; misal 1 saat ütü yaptık "İzdivaç" izlerken, borcumuz: 1000W*1h = 1kWh = 23.734kr (Tedaş 2012 Ocak Tarifesi).</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir ülkenin enerji tüketimi tabii ki evlerle sınırlı değildir. Aşağıdaki çizelgede Türkiye'mizin, olabildiğince güncel, sektörel enerji tüketimi paylarını bulabilirsiniz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJdoHNEnCdVggWCKncn-ovkT_4tNqTCW5p8uc8Vi-YppJS6-2SctyXYUbaLFzMX1kTc_87pgiY88ZtPoYCmvaNpZ9urdbHAxbYdFVZ0dCmFeIdkSl5yK1cR1Pt9QjVVrwVEvHvof5G9HIN/s1600/sekt%C3%B6rel.png" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJdoHNEnCdVggWCKncn-ovkT_4tNqTCW5p8uc8Vi-YppJS6-2SctyXYUbaLFzMX1kTc_87pgiY88ZtPoYCmvaNpZ9urdbHAxbYdFVZ0dCmFeIdkSl5yK1cR1Pt9QjVVrwVEvHvof5G9HIN/s1600/sekt%C3%B6rel.png" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kimse "Enerji Dışı" nedir diye sormasın, bilemiyorum, kaçak elektrik, el altı ?</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Gördüğümüz gibi, bizim gibi sanayisi gelişmiş olan bir ülkede; sanayi, ülkece harcanan enerjinin ciddi bir bölümünü kapsıyor. Özellikle ağır sanayiler düşünüldüğünde; şimdi adam demir çelik fabrikasında metal eritiyor, sen evinde su kaynatmışsın çoh mu ? (ama gerçekten tasarruflu </span>ampule<span style="font-family: inherit;"> geçelim artık arkadaşlar, ne olur, ayıBDır, konut elektriğinin %20si hala ışık, ışık la, foton, beyzik!) </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
İlk üç çizelge için dipnot: Sadece elektriğe bakmıyoruz, ısınma doğalgazı, ulaşım petrolü gibi etmenler de mevcut (zaten %20'lik ulaştırma sektöründe çok elektrik harcandığını zannetmiyorum).<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bu çizelgede de sanayimizin kendi içindeki enerji tüketimi dağılımlarına bakalım hemen (bak bunları ne araştırmalar, ne excel'ler, ne photoshop'lar, emeğe saygı, +rep!) :</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7_pKNUlv9uETBiimnSyLAWKbdVMuzJYPIVNtCaGNBtx3YEjoVnMySTKJ2rmskLJHQqBPwrlqmLNxBf0CCx1mEPbNJOGb5HhPOtV_kgEuBU4AJO8gRZQf6pFNa1le30kSoTSczUdOiFTBT/s1600/sanayil.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7_pKNUlv9uETBiimnSyLAWKbdVMuzJYPIVNtCaGNBtx3YEjoVnMySTKJ2rmskLJHQqBPwrlqmLNxBf0CCx1mEPbNJOGb5HhPOtV_kgEuBU4AJO8gRZQf6pFNa1le30kSoTSczUdOiFTBT/s1600/sanayil.png" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Burada da Demir Çelik Sanayi'nin baskın üstünlüğünü görüyoruz ama detayları da kaçırmamak lazım; misal Tekstil %6, altı üstü dikiş makinesi çalışıyor... Tekstilde varya, açık ara kralız ülke olarak, gucci bucci b*k yemiş, made in china, A4 kağıt hepsi. "Donla Kıran" "Salı Pazarı"ndan fanile alsa hayatının anlamı değişir yemin ederim. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Neyse; gavur kumaşa da giydirdim, rahatladım. Şimdi ülkemiz tükettiği enerjiyi nereden sağlıyor ona bakalım:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWazWed7WXi0c8aqhhwnAnwHeaKWtPxjUMRxpRnl7MSu-tbQuUomdlfy-6KVL26b2h0hCoDAIopA5G1iW44S3FVuMZkoEHYrICcOyTeMsvwkc8nNfeJfLDOE0wJGJtbYwcFrscbf84oMki/s1600/ithacat.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWazWed7WXi0c8aqhhwnAnwHeaKWtPxjUMRxpRnl7MSu-tbQuUomdlfy-6KVL26b2h0hCoDAIopA5G1iW44S3FVuMZkoEHYrICcOyTeMsvwkc8nNfeJfLDOE0wJGJtbYwcFrscbf84oMki/s1600/ithacat.png" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Herhalde beklenen bir tabloydu da, şampiyon, enerjinin hem ithalatı hem ihracatı nasıl olur tam basmadı beynim. Sağdan alıp sola mı veriyoruz yani, saçma geldi bana, enerji tüccarı mıyız oğlum biz, öyleysek de başka bir iş düşünmeliyiz çünkü başarısız olduğumuz kesin! Şaka bir yana, aslında göründüğü kadar kötü değil durum çünkü burada da evlerimizde kullandığımız ithal doğalgaz ve arabalarımıza akıttığımız (akıttığınız mı demem lazımdı acaba, sevgili arabam oralarda bensiz "kapılarımı açaydım, gitme diyeydim" diyordur) dünyanın en pahalı ithal benzini de var yani sırf elektrik olarak bakmıyoruz enerjiye.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<div style="text-align: center;">
<b><span style="font-family: inherit;">-------------GÜNCELLEME</span>-------------</b></div>
Sektörün duayeni Cem'den gelen ek bilgiler ışığında elektriğimizi elektrik olarak dışarıdan çok az aldığımız açığa çıktı, benim çizelgedeki ithalatın neredeyse hepsi petrol ve doğalgaz ithalatıymış (bu doğalgazın büyük bir bölümüyle de elektrik üretiyormuşuz gerçi, yine bir dolaylı ithalat var yani). Katı yakıtı da ihtiyacımızdan fazla ürettiğimiz için ihraç ediyormuşuz, böylece beynim her şeye basmış oluyordu. İşte sırf elektrik için ithalat ihracat çizelgemiz:<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ_AVBh75aXZfjgzSF-gvPTA7ZSmbA5wiTbxIj7eIqZh7NTCsWVBzjgC5kXsNjtbEboxXSOJ9gfCfVfbNtT_J2DufAgGRW0atT0KC7P0V67eCzET72c4t6-I92r-hPuP911URNkSoIrYVG/s1600/elektrikithalihrac.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ_AVBh75aXZfjgzSF-gvPTA7ZSmbA5wiTbxIj7eIqZh7NTCsWVBzjgC5kXsNjtbEboxXSOJ9gfCfVfbNtT_J2DufAgGRW0atT0KC7P0V67eCzET72c4t6-I92r-hPuP911URNkSoIrYVG/s1600/elektrikithalihrac.png" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>-------------GÜNCELLEME SONU-------------</b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><br /></b></div>
Yazı dizimizin asıl önemli konularından biri ise; ülkemizin enerjisini nereden ürettiği:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg67dV6Fd1EBiPbTpbiE1-eL39BxjgYCeDTFl0IusnP6dMZPNYhAMmPI5QWA4AVlMADZyZM4av1Jp4tD5o4_lEegyjVe1faK95ub8j6jfW4aNOABESraGDqIoqwUIJ7_V044HPo5aNZerQn/s1600/yerlidagilim.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg67dV6Fd1EBiPbTpbiE1-eL39BxjgYCeDTFl0IusnP6dMZPNYhAMmPI5QWA4AVlMADZyZM4av1Jp4tD5o4_lEegyjVe1faK95ub8j6jfW4aNOABESraGDqIoqwUIJ7_V044HPo5aNZerQn/s1600/yerlidagilim.png" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div style="text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Katı yakıt, katı yakıt, katı yakıt ve biraz da hidrolik yani barajlar. </span><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>-------------GÜNCELLEME-------------</b></div>
<span style="font-family: inherit;">Ve yine, gelen yeni bilgiler ışığında yukarıdaki çizelgenin tarafımdan yanlış anlaşılıp, yanlış aktarıldığı açığa çıktı (her gördüğüne, duyduğuna inanmayıp, araştıran zihniyete sağlık). Bu çizelge Ton Eşdeğer Petrol birimleri üzerinden oranlanmış yani burada elektrik üretiminden ziyade doğadan topladığımız ham enerjinin oranları gösteriliyormuş. Yani; ülkemiz oldukça çok katı yakıt topluyor (ihracatımızın çoğu da katı yakıt üzerinden) ama petrol ve doğalgaz kaynaklarımız daha az olduğu için onları ithal ediyoruz (Olympos'taki dağdan hunharca tıslayan doğalgazı tutuşturup turiste çay kaynatıyor olmamız </span>hiçbir şeyi<span style="font-family: inherit;"> değiştirmiyor). Size asıl göstermek istediğim çizelge ise şuydu:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlExFvC2z-NAlXqrsXVSdIBW3y9XLOMda-hnPAOC8279zjThgc5G4s08mh9seAMQtM2qk1boUVuiza__ShPn6qXUrDF6CLc7q1loJA-6NIqxNWAIDSGNL6hh_GUnbyfJtWr7-t7GxmyMa5/s1600/%C3%BCretim.png" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlExFvC2z-NAlXqrsXVSdIBW3y9XLOMda-hnPAOC8279zjThgc5G4s08mh9seAMQtM2qk1boUVuiza__ShPn6qXUrDF6CLc7q1loJA-6NIqxNWAIDSGNL6hh_GUnbyfJtWr7-t7GxmyMa5/s1600/%C3%BCretim.png" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ülkemizdeki elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımı (GWh oranlı)</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
Gördüğümüz gibi elektriğimizin çoğunu doğalgaz yakarak üretiyormuşuz ve doğalgazımızın da %96'sı ithalmiş. Yeri gelmişken şuna da bakmakta fayda var:<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAFs2yELO87-OPFx0j8XCyc2W7J20WovbxX3xuk9tP8a9bHFY8hkt00IE4bEITMe1VwrSj2eOXsF1PietjLAyZnYq8ZY4Wo7HRdP5_XFjPECmXqzumkTsijYlPm5KxFAUTHJuZHh2awfRW/s1600/KuruluGuc.png" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAFs2yELO87-OPFx0j8XCyc2W7J20WovbxX3xuk9tP8a9bHFY8hkt00IE4bEITMe1VwrSj2eOXsF1PietjLAyZnYq8ZY4Wo7HRdP5_XFjPECmXqzumkTsijYlPm5KxFAUTHJuZHh2awfRW/s1600/KuruluGuc.png" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ülkemizdeki elektrik üretebilecek kurulu gücün kaynaklara göre dağılımı (MW oranlı)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kurulu gücün, asıl elektrik üretiminden farkı ihtiyaç ve koşullara bağlıdır, gördüğümüz dilimler </span>kurulu santrallerin azami güçlerine göre oranlanmıştır<span style="font-family: inherit;">. Rüzgar yoksa mesela rüzgar tribünü ne yapsın? Gece vakti bazı santraller kapatılır çünkü ihtiyaç yoktur ve gereğinden fazla elektrik üretilirse, depolanamaz, toprak anaya gider. </span><span style="font-family: inherit;">Yeri gelmişken şundan da bahsedeyim; elektriğin kesilmemesi için her zaman gereğinden biraz fazla elektrik üretilmesi gerekir. Eskiden sürekli elektriğimiz kesilirdi hatırlarsanız ama son </span><b style="font-family: inherit;">x</b><span style="font-family: inherit;"> yıldır çok az kesinti yaşandı. Kesinti yaşanmaması için saatlik elektrik talebinin yılın her günü için tahmin edilmesi gerekir, bunun bayramı var, seyranı var, hafta sonu var, yazı var, kışı var.. oldukça zor bir iş olsa gerek. Rastgele bir günlük elektrik talebi şöyle gözükür:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHcguBuGjHGlDhq-UOv-Pp9V5xPj9SgD2zabdrkNUh9rMgCeESCuDhFvWelbvlbtK1ZIDZJ710Fuz9TltstjR25bwSYPNTaL1y1Ir0awXO8FamoSK-hgePxg83TJmvGvc_1vEfpt6E7q-7/s1600/saatlik.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHcguBuGjHGlDhq-UOv-Pp9V5xPj9SgD2zabdrkNUh9rMgCeESCuDhFvWelbvlbtK1ZIDZJ710Fuz9TltstjR25bwSYPNTaL1y1Ir0awXO8FamoSK-hgePxg83TJmvGvc_1vEfpt6E7q-7/s1600/saatlik.png" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
Buradan benim tek bir çıkarımım olacak, sevgili halkımız 11, bilemedin 12 dedin mi uyuyor arkadaş.<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>-------------<span style="font-family: inherit;">GÜNCELLEME SONU</span>-------------</b></div>
<div style="text-align: center;">
<b><br /></b></div>
<span style="font-family: inherit;">Sırada: Ülkemizin gelecekteki elektrik santrali yatırımları:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYynGNzJ274KpTGfOzo9qs9BqkNwDWJxkC0Kt4rRtDAfGw8judXnnVxqONoN0elhrdEEBeAPT2P3LLqjUUI3isHwrWINHqYtgWCdcZ-cEJV0XyAns4uCZhvbhHVulOLu2sa2RMurYpVO97/s1600/Gelecek.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYynGNzJ274KpTGfOzo9qs9BqkNwDWJxkC0Kt4rRtDAfGw8judXnnVxqONoN0elhrdEEBeAPT2P3LLqjUUI3isHwrWINHqYtgWCdcZ-cEJV0XyAns4uCZhvbhHVulOLu2sa2RMurYpVO97/s1600/Gelecek.png" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Bu görseldeki paylar MegaWatt (MW) biriminde yani bu santrallerin azami gücüne göre oranlı. Sayı olarak bakarsak, toplam 793 santralin, 94'ü termik, 543'ü hidrolik ve 156'sı da yenilenebilir enerji olarak düşünülmüş. Bu santraller hayata geçtiğinde ülkemizin azami elektrik üretim gücünün</span><span style="font-family: inherit;"> (53 GW(GigaWatt-MilyarWatt)) neredeyse ikiye katlanması (93 GW) bekleniyor. Linyit ve Asfaltit de iltihap zannedilmesin, zira asfalt iltihap olmasa gerek, kendileri sevgili katı yakıtlardır.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Şimdilik bu kadar dostlar, bu yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde değişik enerji kaynaklarının iyi ve kötü yönlerini inceleyeceğiz. Çok daha keyifli olacağına eminim, girişler sıkıcıdır. Herkese sevgiler, selamlar.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-2604313548269291812012-04-10T02:49:00.001+03:002012-04-10T02:49:50.172+03:00Viral Vidyolar II<div style="text-align: justify;">
Selam atlı karınca,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yoğunluk sebebiyle yazı yazma çalışmalarına bir süre ara vermek zorunda kaldım ancak son günlerde yeni yeni bombalar düştü piyasaya ve ilginç-güzel konular ortaya çıktı ve bunları paylaşma damarlarım kabardı. Yeni konulara geçmeden önce; uçan adamdan daha önce çıkmış olan bir viral <b>vidyo</b> üzerinde konuşmak istiyorum: <i>Su üstünde koşan adamlar</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://muhsincan.blogspot.com/2012/03/viral-vidyolar-i.html" target="_blank">İlk yazıdaki</a> uçan adam kadar 7 ay boyunca üzerinde çalışılmış bir <b>vidyo</b> olmasa da çok güzel tasarlanmış ve çekilmiş bir yapıttır su üzerinde koşan adamlar. Buyrun izleyelim (birazdan):</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle youtube'un yeni bir özelliğinden de bahsedeyim yeri gelmişken, <b>vidyo</b>'ların altında "<i>cc</i>" yazan bir tuş var artık; ona basın kırmızıya dönüşsün, sonra bir daha basın ve "<i>transcribe audio</i>"yu seçin, sonra bir daha basın "translate captions" seçin, sonra da türkçe'yi seçin ve voila! gavur dildeki <b>vidyo</b>'ya türkçe alt yazı geldi. Bazen saçmalar uyandırayım (O değilde, mükemmel saçmalıyormuş yaww, deneyin mutlak). İşte konumuz olan başyapıD: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=Oe3St1GgoHQ" target="_blank">YOUTUBE</a>.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlk izleyenler için güzel bir deneyim olmuştur umarım. Alt yazılar saçmalık olduğu için kısaca özet geçeyim: Bu abiler işte "çok az insan su üzerinde koşmayı denemiştir ve kimse bunu başaramamıştır ama bunu yapabileceğinize inanmanız lazım", "suya dümdüz değil de hafif açılı girmeniz lazım", "<b>su korkağı</b> (hidrofobik) (bunu bilmiyorsanız <a href="http://muhsincan.blogspot.com/p/teknoloji-geyikleri-sozlugu.html" target="_blank">teknoloji geyikleri sözlüğü'ne</a> bakın gerçekten) ayakkabılar giymeniz lazım" gibi ifadeler kullanıyorlar ve su üzerinde harbiden koşuyorlar. Bununla da yetinmeyen abiler; bunu bir spor olarak tanıtıyor ve adına da "su dağcılığı (liquid mountaineering)" diyorlar.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnHe40xK31aUQ9tC_ZceN2W81Q25LYZ-fchbRrDb_QaB-a7SsCJU099vlVUXcH34QSs9oUpQWamubzLhihbQ0MbViaqX6DkcAsp7asnJrpQPCD3TmeUNI_yGD64eFbHY5cn-4oRKv-fFOf/s1600/liquid-mountaineering.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="292" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnHe40xK31aUQ9tC_ZceN2W81Q25LYZ-fchbRrDb_QaB-a7SsCJU099vlVUXcH34QSs9oUpQWamubzLhihbQ0MbViaqX6DkcAsp7asnJrpQPCD3TmeUNI_yGD64eFbHY5cn-4oRKv-fFOf/s400/liquid-mountaineering.png" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu yazıda insanlar suyun üzerinde gerçekten koşabilir mi, koşarlarsa bu durum boğaz köprüsü trafiğine bir çözüm olur mu, koşamazlarsa kimler koşabilir gibi yine gereksiz ve anlamsız sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dünyanın oluşumundan başlamıyorum bu sefer hehe; yürümek veya koşmak için ihtiyacımız olan şey çok basittir: Tepki. Ayağınızı yere basmanız etkidir ve bir tepkiye muhtaçtır (bkz. tokat-ayrılık, etki-tepki). Ayağınızı yere bastığınız yüzey; ayağınıza ağırlığınız kadar tepki verebilirse batmazsınız. Katı maddeler, içlerindeki minik yapı taşlarının ahenkle dans etmesi sonucunda bu tarz etkilere pek müsamaha göstermezler, tepkiyi basarlar (bkz. <b>pokemon</b>'um ben diye camdan atlayan çocuk). Daha cıvık maddeler, ilk başta sakin görünürler ama çizgiyi aşarsanız size dur demek zorunda kalırlar (bkz. balçık, kar, taze beton (adını yaz yıllarca kalsın misali)). En cıvık maddeler ise yol geçen hanına dönmüştür, onlara giren çıkan belli değildir (bkz. su, hava, <b>cıva</b>; giren çıkanlar olarak da uçak, denizaltı, felan yanlış anlaşılmasın). </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir sıvıya insanın basışı ile filin basışı arasında da farklar vardır. Boğaz köprüsünden atlamayı düşünenler şöyle bir şehir efsanesiyle karşı karşıya kalmışlardır: "O yükseklikten atlayınca beton etkisi yapıyormuş reis". Bu tamamı ile fizik kuralları ile açıklanabilen bir dedikodudur ve gerçektir. Bildiğimiz sıvıların çoğu "<b>Newton</b> sıvısı (Newtonian fluid)" (Görseldeki siyah çizgi) dediğimiz sınıfa girer yani sıvıların maruz kaldığı kuvvete olan tepkileri doğrusaldır (daha doğrusu artan yatay basınç ile akışkanlıkları azalır ama bu çok detay, takılma).<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX0ARHRRVfqHl8-vnrOhmg-DfnrEzDxSGdV06_r1lTxjpB-XQRfbuGNSMtfbBabsfMkJEppPTUK8UI-D3IbRsL2MT7Lckna8fktJHF3wa1n0WCjfBhAnPmJrdxZqX8PBPlBlpv8H7gXgRu/s1600/Shear_rate_vs._Shear_stress.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="392" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX0ARHRRVfqHl8-vnrOhmg-DfnrEzDxSGdV06_r1lTxjpB-XQRfbuGNSMtfbBabsfMkJEppPTUK8UI-D3IbRsL2MT7Lckna8fktJHF3wa1n0WCjfBhAnPmJrdxZqX8PBPlBlpv8H7gXgRu/s400/Shear_rate_vs._Shear_stress.png" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu işin türkçe'si şöyle: Böyle bir sıvıya daha çok kuvvet uygularsanız; bu sıvı katı gibi davranmaya eğilim gösterir (işte beton etkisi). İlginç olan yukarıdaki görseldeki yeşil ve kırmızı çizgilerdir.<br />
<br />
Kırmızı çizgi, kayma incelmesi (shear thinning) özelliği gösteren sıvılar içindir (sıvı mı kaydıkça incelir? yada bu sıvılarda kayarsak mı incelir? denizde taş kaydırsak mesela incelir mi? sıvı nasıl incelir spor mu yapıyor?). Bu sıvılar kuvvete maruz kalmazlarsa katı gibi davranan sıvılardır ancak kuvvete maruz kalırlarsa "biz sıvıyız hacı aslında galiba" gibi düşünen kafası karışık sıvılardır. Bu amcaların gündelik örnekleri şöyledir: Kepçap, duvar boyası, tırnak boyası, kan felan. Misal: hamburger hazırlıyorsun, kepçapı bastın şöyle:<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_1ulhQDoSJbnxFdyyubZRZea0X3eedGc785x7D-P6edZuWgqVNlLp3wfzBVpgF-spqttE1egyVeIw4Bm7D8GremTIQc4JMrYVfCIlocJovEOF2u0i0-8jra-8I4wztrqaSG8SK-EIX3-O/s1600/0205-heinz-ketchup-packaging-horiz_full_600.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_1ulhQDoSJbnxFdyyubZRZea0X3eedGc785x7D-P6edZuWgqVNlLp3wfzBVpgF-spqttE1egyVeIw4Bm7D8GremTIQc4JMrYVfCIlocJovEOF2u0i0-8jra-8I4wztrqaSG8SK-EIX3-O/s400/0205-heinz-ketchup-packaging-horiz_full_600.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Üstün <b>fatoş</b> bilgimi kullanarak görseldeki reklam unsurlarını sansürledim, alışığız bunlara zaten!</td></tr>
</tbody></table>
sonra da fırlat bakalım üzerine kapağını neler oluyor? Her yer kepçap oluyor ve annen kızıyor. Misal: tırnaklarınızı veya duvarı boyuyorsun, onu böle sürerken akışkan gibi her yere güzelce dağılıyor ama bıraktığında da dağılmıyor akmıyor, gitmiyor.<br />
<br />
Gelgelelim daha da eğlenceli olan kayma kalınlaşması (shear thickening) özelliği gösteren sıvılara (yeşil çizgi). Bu sıvılar ise kendi haline bıraktığında sıvı gibi görünen ama dokunursan kaskatı kesilen garip sıvılardır, en bilinen örneği mısır nişastası ve su karışımıdır. Hemen bir vidyo ile konuya aydınlık getiriyorum: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=r7a84816i_g#t=2m22s" target="_blank">YOUTUBE</a> (sıkılmayın izleyin sonuna kadar yada 4:40'a atlayın), bu abiler gördüğünüz gibi suyun olmasa da bir sıvının üzerinde gerçekten koşuyorlar hatta raks ediyorlar. Sonuçta sıvı üzerinde koşmak mümkün ama bu iş suda da olabilir mi?<br />
<br />
Su; yukarıda bahsettiğim sıvılar arasında "Newton sıvısı" özelliği gösterir yani evet çok büyük kuvvetlerde katı gibi davranır ancak insanın ayağını suya vurması ile bu kadar büyük bir kuvvete erişmek çok olası bir durum değildir (Mythbusters'a her zaman güvenmem aslında ama bu konuyu da işlediler kendileri: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=CD3vkC3jga8&feature=related" target="_blank">YOUTUBE</a>).<br />
<br />
Sıvılarda bu kuvvete ek olarak yüzey gerilimi diye bir olay da mevcuttur. Yüzey gerilimi de hayli başarılı bir etkiye sahiptir, hani bardağı ağzına kadar doldurma şakası vardır ya; o şakayı yaparken bardağın yüzey sınırlarını geçseniz bile biraz daha doldurup ufak bir yükselti elde edebilirsiniz suyu taşırmadan:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhADTNPIbqIOFRO87TR-6SjKn_iKt42ESHFiFSqYfxWoti2yBs0vuGLDaotkxZ5RBXp1PpG7wvniQ6LTBZfY3F16ZAtckaGLj-ue5fIxZgJAT2ZYsLfxG_wl6L4ALMidQuVCw44MOhVH_rm/s1600/Phys_img117.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhADTNPIbqIOFRO87TR-6SjKn_iKt42ESHFiFSqYfxWoti2yBs0vuGLDaotkxZ5RBXp1PpG7wvniQ6LTBZfY3F16ZAtckaGLj-ue5fIxZgJAT2ZYsLfxG_wl6L4ALMidQuVCw44MOhVH_rm/s400/Phys_img117.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Dahası, bu olay sayesinde doğal şartlarda batacak olan bazı cisimleri sakince ve dikkatli bir şekilde su yüzeyine koyarsanız yüzdürebilirsiniz, misal ataş (yada ataç, "attach" yani aslında "tutturgaç") veya jilet:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBJEJ3v2G6oDB_Ke4-jgjjOk-9p3_1Q7zzGIVjxr_UrChUlUPIiBteJS-t_kEKWft7Tm4Jb4FzQuO66mZWpkT0o5tteiWnSX_1Wm_559CCk8gWn3PgtNWrReHxLtsXbIKfSIGfP2CYL1Tz/s1600/Paper_Clip_Surface_Tension_1_edit.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBJEJ3v2G6oDB_Ke4-jgjjOk-9p3_1Q7zzGIVjxr_UrChUlUPIiBteJS-t_kEKWft7Tm4Jb4FzQuO66mZWpkT0o5tteiWnSX_1Wm_559CCk8gWn3PgtNWrReHxLtsXbIKfSIGfP2CYL1Tz/s400/Paper_Clip_Surface_Tension_1_edit.jpg" width="267" /></a></div>
<br />
Daha daha dahası; yüzey gerilimi denilen bu saçmalık sayesinde beleş tekne yapmak mümkündür: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=5u8ED8d6qb0#t=0m35s" target="_blank">YOUTUBE</a>.<br />
<br />
Hayatta boyutsal inceleme ("dimensional analysis") diye bir olay söz konusudur. Bu tarz incelemeler ile karıncaların nasıl herkül gibi ağırlıklarının 50 katı kadar ağır cisimleri kaldırabildiğini basit matematik kullanarak, fiziksel kurallar ile açıklayabilirsiniz:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMCYLBQCXZjj6wCAzo8L-Pl9eyfqBf4qrf64iWeQr0j7ztUfWboKeWLjl0a7nyUyD6n7_gThnUv7vKQxhKiIl9PgqUby4_yzqoHukZJqdu28Q-SAFVgBYP8miRNMbigAAz5D9jRBwaRe_y/s1600/131059215429224.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMCYLBQCXZjj6wCAzo8L-Pl9eyfqBf4qrf64iWeQr0j7ztUfWboKeWLjl0a7nyUyD6n7_gThnUv7vKQxhKiIl9PgqUby4_yzqoHukZJqdu28Q-SAFVgBYP8miRNMbigAAz5D9jRBwaRe_y/s400/131059215429224.jpg" width="288" /></a></div>
<br />
Bahsettiğim yüzey geriliminin birimi N/m'dir yani kuvvet bölü uzunluk. Yüzey gerilimini uzunluk ile çarparsak kılcal çekme kuvveti ("capillary pulling force") karşımıza çıkar. Kılcal çekme kuvveti doğada bildiğimiz birçok olayda kendini gösterir mesela şurada: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=Fc8vZdWkc2M" target="_blank">YOUTUBE</a> veya çok daha iyi bildiğimiz "Hacı o uzun ağaçlar topraktan aldıkları suyu nasıl o kadar yukarı iletebiliyorlar?" sorusunun cevabında. Bu kuvveti boyutsal olarak incelerseniz; 3mm'nin altındaki uzunluk mertebelerinde (mesela aşağıdaki böceğin bacağı); ağırlığın, bu kuvvetin yanında esamesinin okunmadığını göreceksiniz. Türkçesi şöyle: Cisimleri aşağı çeken ağırlıktan daha büyük kuvvetlerdir bunlar (bkz. suyun ağaçta aşağı değil yukarı giDmesi). Bu yüzdendir ki daha ufak cisimler bu kuvvet ile su yüzeyinde kalabilir ancak bizim gibi devler için pek bir etkisi yok. Bakın mesela su üzerinde hareket eden bir yaratık var: "Su örümböcüğü" ("Water Strider").<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi13UbUtyKSfq5pAB-Q8fmZJzvl0pZAsEhMVgFXWmtaKUCuYAoy-6zXJAKMLsq5Cm9YlGyYANPqnolXTiz-GhTgPT5YXhRAqBqjy6ivAKTAx-hKwwJbA1tAlnqDBC8BHDTkQn_Grgy0IgMT/s1600/waterstrider.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="325" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi13UbUtyKSfq5pAB-Q8fmZJzvl0pZAsEhMVgFXWmtaKUCuYAoy-6zXJAKMLsq5Cm9YlGyYANPqnolXTiz-GhTgPT5YXhRAqBqjy6ivAKTAx-hKwwJbA1tAlnqDBC8BHDTkQn_Grgy0IgMT/s400/waterstrider.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Eskiden kılcal çekme kuvveti ve <b>su korkağı</b> ayakları sayesinde yüzdüğü ve ilerlediği varsayılan bu arkadaşımız en son araştırmalara göre ayaklarının altındaki nano baloncuklar sayesinde de su yüzeyinde kalışına kalış katıyormuş ama boş verelim, sonuç aynı. Bu da <b>vidyo</b>su: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=37Eyq6K0GPg" target="_blank">YOUTUBE</a>.<br />
<br />
Bir de "İsa kertenkelesi" var ki o bambaşka:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhepPZGfmANuOpBUcVWBLZpEBT5QfGXLsf3-2Rvxko5NDaQ-9qtfzQ16OXliX0FqWdJg3P8JxLtcJsxoJTDwWWBJ0aKnZtIm431t7p5IfQ57tZnzDrxJsfp-mzihNSulcbhNsgUqX6oyk7G/s1600/jesus+christ+lizard.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhepPZGfmANuOpBUcVWBLZpEBT5QfGXLsf3-2Rvxko5NDaQ-9qtfzQ16OXliX0FqWdJg3P8JxLtcJsxoJTDwWWBJ0aKnZtIm431t7p5IfQ57tZnzDrxJsfp-mzihNSulcbhNsgUqX6oyk7G/s400/jesus+christ+lizard.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Bu da <b>vidyo</b>su (tipi <b>kes</b>, şok şevimli): <a href="http://www.youtube.com/watch?v=45yabrnryXk#t=0m46s" target="_blank">YOUTUBE</a>.<br />
<br />
İşte arkadaşlar, isa kertenkelesi, su örümceği gibi hile kullanmaksızın harbiden suyun üzerinde koşabilen tahminen tek hayvandır. Bir canavar görürse, korkudan şekilden şekile girip bööyle kafayı kaldırıp suda 10-20 metre gidebiliyormuş kendisi. Üzerinde yazı yazmaya çalıştığım ama hiç bahsetmediğim koşan abiler de aynı fizik kuralları çerçevesinde koştuklarını iddia ediyorlar dersek yalan olmaz. Bir rivayete göre bu hayvancıklar saniyede 20 adım atıyorlarmış ve insanların bu şekilde suyun üzerinde koşması için saatte 100km hızla koşmaları gerekiyormuş (yavaş gel!).<br />
<br />
Sonuçta bu adamların koştuğu suyun altında tahta vardır ne yazık ki, ama bu abiler <b>vidyo</b>'yu o kadar güzel ve inandırıcı çekmişler ki 11 milyon kez tıklanmışlar, işte viral <b>vidyo</b> budur!<br />
<br />
İnsanlar yakın bir zaman içinde suyun üzerinde koşamazlar gibi gözüküyor ama hayatta hiçbir şeyden emin olmamak lazım.<br />
<br />
Şimdilik bu kadar,<br />
Salıncakla kalın.</div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-91658718043989802312012-03-22T19:19:00.001+02:002012-03-22T19:19:34.802+02:00Viral Vidyolar I<div style="text-align: justify;">
<i>Ön bilgi:</i> </div>
<div style="text-align: justify;">
Biraz önce ne yapsam da türkçe yazsam diye "internet" kelimesini ararken şunları buldum: <b>sanaldalyan, örütbağ </b>ve<b> ağlararası ağ. </b>Bundan sonra "internet" kelimesini kullanırsam adam değilim çünkü bunlar mükemmeller. Artık arkadaşlar arasında: "<b>Sanaldalyan</b>'a geldim", "<b>örütbağ</b>'da ne mahsuller gördüm" yada "<b>ağlararası ağ</b>'da takılıyordum" gibi cümleler kurabilirsiniz. Tamam; yazının başlığındaki hiçbir şey türkçe değil, biliyorum ama hepimiz insanız sonuçta, "altıgen yaratıksal hareketli görseller" diyecek halimiz yoktu. Ahanda virüs:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXBeiP12eox17oc4_eiothXQL2VUG9tENA4-8t-LE7YzsR2b-0ZTrMuoMhnqZZgI-O3n5poQnolnQFkciuzcoYAOKhN1XV5kD-AK0LfOP_aejTNiYDNkKgPCXqYHYNWCb8f0VFcHRsywey/s1600/05Ion.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="355" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXBeiP12eox17oc4_eiothXQL2VUG9tENA4-8t-LE7YzsR2b-0ZTrMuoMhnqZZgI-O3n5poQnolnQFkciuzcoYAOKhN1XV5kD-AK0LfOP_aejTNiYDNkKgPCXqYHYNWCb8f0VFcHRsywey/s400/05Ion.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Beşgen değil o, 6 bacağı var, şaşı bak!"</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Başka bir yazı üzerinde yoğun çalışmalarım devam etmekte iken; dün karşıma çıkan yayılmacı bir <b>vidyo</b> ve onun eski arkadaşlarından bahsetmeden geçemeyeceğimi fark ettim. Viral <b>vidyo</b> nedir, öncelikle ondan bahsedeyim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Viral <b>vidyo</b>; <b>ağlararası ağ</b>'daki <b>menşur</b> paylaşma tuşları sayesinde arkadaştan halka, halktan "erasmus"çuya, "erasmus"çudan dünyalıya yayılan ve milyonlar mertebesinde izleyiciye birkaç günde ulaşan <b>vidyo</b>lara denir. Örnekleri:<br />
<i>Gavur tarzı:</i> <a href="http://www.youtube.com/watch?v=BEtIoGQxqQs&feature=related" target="_blank">Afro Ninja</a>, <a href="http://www.youtube.com/watch?v=HPPj6viIBmU" target="_blank">Star Wars Kid</a>, <a href="http://www.youtube.com/watch?v=WhwbxEfy7fg" target="_blank">D.ck in a Box</a>.<br />
<i>Türk tarzı:</i> <a href="http://www.video-izlesen.com/herkesin-icinde-bir-rap-aski-vardir-al-dedi-git-dedi-izle.html" target="_blank">Al Dedi Git Dedi</a>, <a href="http://www.izlesene.com/video/sutu-seven-kamyoncu/281160" target="_blank">Sütü Seven Kamyoncu</a>, <a href="http://www.youtube.com/watch?v=VMPhIGOwvGw&feature=related" target="_blank">Adnan Oktar- Candy Shop</a>.<br />
<br />
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu tarzda bir <b>vidyo</b> yapmak büyük bir başarıdır. Mesela "Sütü Seven Kamyoncu"yu yapan abiler sıkıntıdan fransızca'yı türkçe'ye çevirdikten! sonra Beyaz'ın konuğu olarak ünlerine ün katıp, şirket kurup insanlara <b>vidyo</b> çekme seviyesine gelmişlerdir. Bu yüzden, böyle bir <b>vidyo</b> yapabiliyorsanız yapınız, hızlıca şöhret ve para getirecektir.<br />
<br />
Dün karşılaştığım ve üzerine yazı yazmakta olduğum <b>vidyo</b> bedenine kanat takıp uçan bir abinin <b>vidyo</b>'sudur, ilk günde 800.000 izlenmiş. Bakınız: <a href="http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=GYW5G2kbrKk" target="_blank">YOUTUBE</a> (0:15'teki bereli gözlüksüz abinin, 0:20'de gözlüklü geri koşuşuna dikkat, bir de 0:35'te ayakları aşağı sarkan abinin 0:40'ta nasıl süpermen konumuna geldiğine dikkat, en son olarak da adamın kollarının kanatlardan bağımsız olmasına dikkat, yani meme kası kullanmıyor, bütün bunlara değineceğim). Bu aletlere ornithopter deniliyor bu arada.<br />
<br />
Şimdiiiik; Jarno Smeets abimiz bu uçma olayını bir blog'da başlatmış. İnsanlara bunu yapmak istediğinden bahsetmiş, "dedemin hayaliydi", "Leonarda da Vinci'den çok etkilendim", "kanatları yapmaya başladım ama çok fena kar yağıyor" gibi anlamlı anlamsız cümleler sarf etmiş.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih-U4oOYcvEdF5tDUdjL7sz9CT4C7yYH8ZAuAWVVM1sSPg3e5rQdKfS80UCtZ7txWrJtap7yRRMFqKw0ynJJUHq8bvFxA0gJSotbzljk1sHCPHQg47ENWPI4MJy3ucwhs-Hopp3oaHuy2N/s1600/ornithopter.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="306" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih-U4oOYcvEdF5tDUdjL7sz9CT4C7yYH8ZAuAWVVM1sSPg3e5rQdKfS80UCtZ7txWrJtap7yRRMFqKw0ynJJUHq8bvFxA0gJSotbzljk1sHCPHQg47ENWPI4MJy3ucwhs-Hopp3oaHuy2N/s400/ornithopter.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Leonarda da Vinci'nin "kanatlı uçan adam" <b>kiyafeti</b> tasarımı (ornithopter)</td></tr>
</tbody></table>
Hayatta imkansız diye bir şey yoktur, bunu her zaman aklımızın bir köşesinde tutmamız lazım, ancak bu iş yatar gibime geliyor. Bildiğimiz fizik kurallarına göre bu abi yerden kalkışı başaramaz. 75-100 kg ağırlığında uçabilen bir kuş vardır: quetzalcoatlus, dinozor:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtl9iV6A1Wy3yGYVT1yymZGF7GRifKc3pzZkR5VcGd9DQZZcn4ecegofR32Tl5t1tjgruH0hzCZCr1K8SWTfuUJNgzpqPV_-UO_7sNBMjmMfT17gYSBXg1ZhkTTMGhfVKLKiDuJJakptsJ/s1600/quetzalcoatlus.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="243" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtl9iV6A1Wy3yGYVT1yymZGF7GRifKc3pzZkR5VcGd9DQZZcn4ecegofR32Tl5t1tjgruH0hzCZCr1K8SWTfuUJNgzpqPV_-UO_7sNBMjmMfT17gYSBXg1ZhkTTMGhfVKLKiDuJJakptsJ/s400/quetzalcoatlus.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Bu da insanla kıyaslaması:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwboCVjg06JQDbpRHOaVjXVJkr0oCUHq64QBY8uxm_4Emtn3bCb8IDOx0CEn3bGDClsajA2HKXZEH7LBcbzQ6QnitZZpcsZmZNtL5UcXEcE9Kx9ZlRppnUqKkK3joGeNgNaGBEzWsljN84/s1600/Quetzscale1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="326" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwboCVjg06JQDbpRHOaVjXVJkr0oCUHq64QBY8uxm_4Emtn3bCb8IDOx0CEn3bGDClsajA2HKXZEH7LBcbzQ6QnitZZpcsZmZNtL5UcXEcE9Kx9ZlRppnUqKkK3joGeNgNaGBEzWsljN84/s400/Quetzscale1.png" width="400" /></a></div>
<br />
Aldığım bilgilere göre bu büyüklükte bir kanatla bile ancak süzülebilirmişiz ki onu zaten yapıyoruz, bkz. yelkenkanat (kim buluyor bu isimleri acaba, gerçekten leziz):<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ygMp_BCsoDzPN0x9qrs_ZHkZBaksrU7mh-QP-YFQn2G5tR-En1M4psOu_MXrxfoy5J6OfQEHYgOciQ2p9hGNdhNQEv5mDlgCsioWm4FSRxGzzHhRUJcZPQiubafqU4FaEIjyMZ4_zY6-/s1600/akyakada-yelken-kanat-senligi-mugla-02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ygMp_BCsoDzPN0x9qrs_ZHkZBaksrU7mh-QP-YFQn2G5tR-En1M4psOu_MXrxfoy5J6OfQEHYgOciQ2p9hGNdhNQEv5mDlgCsioWm4FSRxGzzHhRUJcZPQiubafqU4FaEIjyMZ4_zY6-/s400/akyakada-yelken-kanat-senligi-mugla-02.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Yelkenkanat yapanlar bir dağdan atlıyorlar veya bir kamyondan, bir tekneden falan hız alıyorlar. Kanat çırparak, insan gücüyle yerden kalkış yapabilmemiz için meme kaslarımızın 1 metre uzunluğunda olması lazımmış, işte meme kası:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6KqYzIyw_GdvENpeA2HEkLeHhZQssRy-k9ws_FuwSRn7s1ixTZY7D2Cj9Y8MnAO-5-98g_TXDd6B-JkzRXfKdOfzbqHS6wN3M5qX3tfaCzgRctlAAif5JJ-mfjZtSI-2LllIh0imA4Jq7/s1600/MV5BMTI2MTk0MjUyMl5BMl5BanBnXkFtZTYwNjgwMjc3._V1._SX485_SY319_.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="262" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6KqYzIyw_GdvENpeA2HEkLeHhZQssRy-k9ws_FuwSRn7s1ixTZY7D2Cj9Y8MnAO-5-98g_TXDd6B-JkzRXfKdOfzbqHS6wN3M5qX3tfaCzgRctlAAif5JJ-mfjZtSI-2LllIh0imA4Jq7/s400/MV5BMTI2MTk0MjUyMl5BMl5BanBnXkFtZTYwNjgwMjc3._V1._SX485_SY319_.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Dahası, 15 metre uzunluğundaki kanatla sinekkuşu (hummingbird) hızında kanat çırparsak uçabileceğimizi iddia edenler de mevcuttur. Bakınız yaklaşık 30 kat yavaşlatılmış <b>vidyo</b>'da sinekkuşu nasıl kanat çırpıyor: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=jVOnOldUe-E" target="_blank">YOUTUBE</a>, hmm, sanırım saniyede 8-12 kez kanat çırpıyormuş sevgili sinekkuşu, bizim Jarno abimiz ise saniyede sadece 2 kez çırpıyor. Ayrıyeten vücut yapımız da uçmaya uygun değildir çünkü kocaman ayaklarımız vardır ve onları süpermen gibi sürekli arkaya uzatmış olarak durmamız için ciddi karın kası çalışmamız lazımdır (yatağın ucuna göbeğinize kadar yüzüstü uzanıp bacakları süpermen konumuna getirmeye çalışın bakalım ne kadar sürecek bu macera?). Uçarken de şöyle bir yüz ifademiz olabilir:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL9LkAPTuTjz6jOcqMO2etsqJ9K1KKv24vWeLAM5HaCbmpeCan9JNmM1XfDSttfrnUG-wsgKJQ69CnYXxANJrTDIaHslbSVjBJnMF_48A0w_sYy8PWqIUcHQVhAJGBXhhrWZtcdOJ3fRXx/s1600/851b617f974936ae9637b8f77a975d03.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL9LkAPTuTjz6jOcqMO2etsqJ9K1KKv24vWeLAM5HaCbmpeCan9JNmM1XfDSttfrnUG-wsgKJQ69CnYXxANJrTDIaHslbSVjBJnMF_48A0w_sYy8PWqIUcHQVhAJGBXhhrWZtcdOJ3fRXx/s400/851b617f974936ae9637b8f77a975d03.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Gelgelelim Jarno amcanın meme kası kullanmaması hikayesine.. ("Yaww hacı, madem adam meme kası kullanmıyor neden anlattın bize bu kadar meme kası felan?", "onu bende bilemedim, kusura kalmayın"). Neyse; Jarno, anlattığına göre bu aleti <b>Nintendo Wii</b> kumandaları ve akıllı ceptel'ler ile yapmış. <b>Wii</b> kumandaları, Jarno'nun kol hareketlerini ceptele iletiyor, o da bilgileri işleyip motorlara iletiyormuş, olay bu: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=TH3fQbGlQlM&feature=player_embedded" target="_blank">YOUTUBE</a>. Hayli başarılı bir cihaz temelinde, sadece biraz yavaş gibi geldi (O değil de, yazdıkça inanmaya başladım yaww nasıl olacak bilemedim, yazının sonunda <b>R yapmak</b> zorunda kalacağım gibi). Jarno'nun sırtındaki teçhizat şu şekilde:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNzzd4yVflIdIS4ehv-oVIdO36M8jplSyiRZUjivbgD0t8pkwCCDo-NNGmAqh7pywZmdtJDuAb3cL_ZARKSAd7J4VeWDezb_3dDwjO6woPExr-ceEIpBgccb1wpC7dZHZWfT_Iyfsd732y/s1600/backplate.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNzzd4yVflIdIS4ehv-oVIdO36M8jplSyiRZUjivbgD0t8pkwCCDo-NNGmAqh7pywZmdtJDuAb3cL_ZARKSAd7J4VeWDezb_3dDwjO6woPExr-ceEIpBgccb1wpC7dZHZWfT_Iyfsd732y/s640/backplate.jpg" width="475" /></a></div>
<br />
Kanatlar için her biri 2kW'lık (<i>2kW'nin eşleniği:</i> ütü veya "açık havayı ısıtıyoruz" ufo veya iki tane kettle) iki tane motor kullanmış ve 4 tane 5Ah'lik pil kullanmış (4 tane dizüstü bilgisayar pili yani). Yaptığım kaba hesaplara göre bu pillerle 1,5 dk havada kalması bile mucize gibi gerçi 1 dakika kalmış zaten. Adam harbiden yapmış galiba, çürütemiyorum!!! Konuyu değiştireyim biraz.<br />
<br />
Sırf insan gücüyle uçmak kesinlikle imkansız değildir; kalkışı çırpılan kanatlarla yapmak bugünün teknolojisiyle çok zordur, bir şekilde uçtuktan sonra havada kalmak bambaşka bir konudur, bir grup öğrencinin yaptığı alete bakın: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=WpobKBR6n9U" target="_blank">YOUTUBE</a>. Hele hele kanat çırpma işi yerine pervane kullanılırsa, kalkış felan da mesele değil; insanlar adalar arası uçuyorlar (Adalar arası dediğim, maltepe sahil - büyükada gibi)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW8j_Tuhh5cRqxNtdAVUZ48_sf7N15XgJu9JRY1wNHYz5L7FehzNKTvA8Q9JCzVrZlHcEIuB3fWuOGfQuEHefv64vsDTu_1oHbhUuYBEfp2RwM-yW68B-aPPkHWSowjvt_g0Zw0kjr6r5R/s1600/pedal1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW8j_Tuhh5cRqxNtdAVUZ48_sf7N15XgJu9JRY1wNHYz5L7FehzNKTvA8Q9JCzVrZlHcEIuB3fWuOGfQuEHefv64vsDTu_1oHbhUuYBEfp2RwM-yW68B-aPPkHWSowjvt_g0Zw0kjr6r5R/s400/pedal1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Daha ilk günden benim gibi Jarno'nun ornithopter'ini yalanlamaya (ben üstüne üstlük yalanlayamadım ama olsun) çalışanlar olmuş tabi ki.. Bazıları o gözlüksüz abinin bir anda gözlüklenmesini bahane etmiş, "yaww arkadaşım, kaydı kapatmışlardır, güneş çıkmıştır, adam gözlük takmıştır yani ne alakesi var?". Bazıları adamın kafasındaki kameradan görünenlerin yerdeki coğrafyaya benzemediğinden yakınmış, bazıları da adam niye bu kadar uğraşsın bir youtube <b>vidyo</b>'su için demiş falan felan işte, o da haklı. Bence: "madem ki böyle bir alet yaBDın, madem ki onu deneme uçuşuna götüreceksin, sıkıyorsa git caddebostan sahile götür de insanlar çeksin seni, neden 3 kankitonu alıp yokluktaki <b>x</b> parkına gidiyorsun? Burada olayı çözmek için canım çıktı".<br />
<br />
<i>Son kararım şöyle:</i> Emin değilim!<br />
<br />
<i>Eksiler:</i><br />
<i>1.</i> Ayaklar nasıl süpermen konumuna geliyor bilmiyorum yani ayaklara bağlı bir parça felan görmüş olsam yine motorla olur diyeceğim, o iş için fazladan bir motor daha gerekir, o motor nerede? Uçağın lastikleri içeri girer gibi uçuştan bir süre sonra ayakların süpermen konumuna gelmesi de cabası, hızla mı ilgili acaba?<br />
<i>2.</i> O kadar yavaş kanat çırparak nasıl uçar bilemiyorum, anında çakılır gibi geliyor ama kanadın hızından çok işlevi önemli olabilir mi yoksa o bir şehir efsanesi mi?<br />
<i>3.</i> Projeleri iyi bilirim, kimsenin yapamadığı bir şeyi iki test uçuşuyla başarmak da pek inandırıcı gelmiyor.<br />
<br />
<i>Artılar:</i><br />
<i>1.</i> Fikir çok iyi, çok özgün. Burada adamın kattığı şey <b>Wii</b> kumandalarıyla kanatları hareket ettirmek. İnsanlığın eski ornithopter çalışmalarda ya kol yoruluyordu (koldan güç aldığı için) yada çırpma işlemini motor sürekli yaptığı için denge ve kontrol sağlanamıyordu (koldan bağımsız kanat çırpıyor sürekli). Jarno bu iki işlemi müthiş bir şekilde birleştirip güzel bir ornithopter yapmış.<br />
<i>2.</i> Tasarımı çok iyi, çok ciddi, <b>CAD</b> çizimleri ile başlayan, kanatlar, <b>Wii</b> kumandalar ve kontrol mekanizmaları ile devam eden ciddi bir uğraş. Her parça harika ve tıkır tıkır çalışıyor, 14 <b>vidyo</b> ile bütün aşamaları kaydederek yayımlamış.<br />
<i>3.</i> "Bu kadar uğraşılır mı yalan bir <b>vidyo</b> için?" fikri de hayli cezbedici.<br />
<br />
Arthur C. Clarke'ı tanıyan var mıdır? Kendisi bir astronom ve bilim kurgu yazarıdır. 1945'te iletişim uydularının yörüngeye yerleştirilmesi ve uzay asansörü fikirlerini ortaya atmış:<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWwERx7U20LrCuf5XyyFp_eMvR2r5bYWjdJlXyl0vlsoV9CIDHeXpG1fwMTV094KMCd3TmYIA3bXttaDJR-oGRtF-soIJseOeBjRvgwhOd07TIekiKZWsClikc2JwQeLlcwBBiNGMFvsr6/s1600/spaceelevator.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWwERx7U20LrCuf5XyyFp_eMvR2r5bYWjdJlXyl0vlsoV9CIDHeXpG1fwMTV094KMCd3TmYIA3bXttaDJR-oGRtF-soIJseOeBjRvgwhOd07TIekiKZWsClikc2JwQeLlcwBBiNGMFvsr6/s400/spaceelevator.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Uzay asansörü</td></tr>
</tbody></table>
Bu abimizin üç tane kanunu vardır, iki tanesini yazıyorum:<br />
<b>1.</b> When a distinguished, but elderly, scientist states that something is possible, he is almost certainly right. When he states that something is impossible, he is probably wrong.<br />
<b>3.</b> Any sufficiently advanced technology is indistinguishable from magic.<br />
<br />
Türkçe mealleriyle:<br />
1. Seçkin ve yaşlı bir bilim insanı "bu iş olabilir" diyorsa, çok büyük ihtimalle haklıdır; "olmaz" diyorsa, muhtemelen yanılıyordur.<br />
3. Yeterince ileri bir teknoloji ürünü büyüden farksızdır.<br />
<br />
Demeye çalıştığım o ki; umarım bu abinin yaptığı alet gerçektir, öyleyse hemen yaparız aynısından ve sahile çıkarız ancak çok eşeledim, emin olamadım. İlerleyen günlerde kokusu çıkacaktır, unutmayalım ki Wright kardeşler ilk uçtuğunda da insanlar inanmamışlar.<br />
<br />
Su üzerinde koşmak ile devam edeceğim,<br />
<br />
Esen kalın.</div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-59789598575402744422012-03-15T03:44:00.002+02:002012-03-15T03:44:30.931+02:00Uyduların dünyaya düşmesi III<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Merhaba uzaylılar,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Uyduların dünyaya düşmesi başlığını bitirmeden önce bahsetmek istediğim bir-iki konu daha kaldı. Bunlardan da bahsedince ilk yazıda sorduğum bütün soruları cevaplamış olacağımı ümit ediyorum. Yazarken her yerden bu konularla ilgili haberler çıkmaya başladı, çok sıcak bir konu herhalde.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Uzay İstasyonları</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Uzay istasyonları içinde insan yaşayabilen uydulardır temelinde. Bugün itibariyle 2 tane uzay istasyonu vardır: Amariga'nın International Space Station (ISS)'i ve Çin'in Tiangong 1'i. Rusya'nın nasıl istasyonu olmaz demeyin, varmış tabi ki; hemide 8 tane -> Görevi bitmiş uzay istasyonları: Salyut 1-7 (Rus), Skylab (ABD) ve MIR (Rus). MIR'den bir görüntü:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwfRDyAJnFzAZlNBdxJiNgla-PbvMZ1bHn4vpIgoe082GFGL7Rg90ES7sTXvO0R98C7-YHT8u-FLzolfNUiRoVRdnMiNIWTb9PoRaFRDGt-CZqSr2BLNWAOHTNVa0_2istW92QRT3jFQ2h/s1600/615px-Mir_Space_Station_viewed_from_Endeavour_during_STS-89.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="388" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwfRDyAJnFzAZlNBdxJiNgla-PbvMZ1bHn4vpIgoe082GFGL7Rg90ES7sTXvO0R98C7-YHT8u-FLzolfNUiRoVRdnMiNIWTb9PoRaFRDGt-CZqSr2BLNWAOHTNVa0_2istW92QRT3jFQ2h/s400/615px-Mir_Space_Station_viewed_from_Endeavour_during_STS-89.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Uzayda hayat zordur çünkü yer çekimi yoktur ve "insan aygıtının" çalışma düzeni yer çekimine akıl almaz derecede bağlıdır. Uzay istasyonlarında yaşayan abilerimizin genel rahatsızlıkları şöyleymiş: kemik erimesi, böbrek taşı, kas yımışması, <span style="color: red;">dengesizlik</span> ve göz sıkıntıları (sonuncusu 13 Mart 2012 haberi, demiştim sıcak konu diye, fırından yeni çıktı, merak edene bu da <a href="http://www.guardian.co.uk/science/2012/mar/13/nasa-astronauts-eyeballs-deformed-space?cat=science&type=article" target="_blank">linki</a> ve türkçe <a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1081658&CategoryID=79" target="_blank">linki</a> ama çok sıkıcı, ben önemli yerlerini yazacağım kısaca).<br />
<br />
Bu abiler kemiklerini çok kullanmadığı için (yer çekimi yok tabi, uçan adam nasıl kullansın kemiğini) kemikleri osteoporoz'un 10 katı hızla eriyormuş. Dünya'da genelde 0mg/gün olan kalsiyum (Ca) dengesi (formülü şöyle: giren Ca - çıkan Ca) uzayda -250mg/gün oluyormuş bu da böbrek taşına sebep oluyormuş ("böbrek taşı kalsiyum fazlasında olur arkadaşım, yanlış biliyorsun, de get!" diyorsanız, ben de öyle düşünmüştüm ama kısaca hap halinde alınan kalsiyum fazlası böbrek taşının oluşumuna sebep olurken, gerçek besinlerle (süt, yoğurt, vs) alınan kalsiyum böbrek taşının engellenmesine yardımcı oluyormuş, ee uzaydaki adam nereden bulsun südü, yoğurdu).<br />
<br />
<span style="color: red;">Dengesizlik</span> derken de öyle dengesizlik değil; bildiğiniz sağın solun şaşması, yürüyememe dengesizliği ki uzaydan dönüp yürüyemeyen tipler varmış. Dengeyi sağlayan iç kulak <b>zıbıları</b> da yer çekimiylen çalışıyormuş işte kiristaller, kıllar felan. Göz sıkıntıları da beyin-omurilik sıvısının basıncının artması yüzünden oluyormuş. Aslında "göz sıkıntıları" dedim ama bazı adamların gözleri düzeliyormuş, bazılarınınki ise bozuluyormuş, kısmet!<br />
<br />
Bunların hepsini az da olsa engellemek için bakın ne yapıyorlarmış, haftada 6 gün, günde 2.5 saat: </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsSSY3K22ZymSEbGLZ-BA0dWM5vOjTOJ6bhF_x3-p9xa8z9pPpqhAjEE_yNEruV1zQMfRA2v6VATUqHWdjeREvfvmOsuv1GzDj0NcmVQURM1iLhD4t6_5hyphenhypheniXDHErIniErMAlbfRj1JhJc/s1600/760px-Frank_De_Winne_on_treadmill_cropped.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="315" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsSSY3K22ZymSEbGLZ-BA0dWM5vOjTOJ6bhF_x3-p9xa8z9pPpqhAjEE_yNEruV1zQMfRA2v6VATUqHWdjeREvfvmOsuv1GzDj0NcmVQURM1iLhD4t6_5hyphenhypheniXDHErIniErMAlbfRj1JhJc/s400/760px-Frank_De_Winne_on_treadmill_cropped.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLH35Uunx1HulWCxByuuq9FCL4ImYcbMvynvihngXHovrPQzV-y1JrpttMmCSlzWEgYIU1G2hacnvVgsAA7eF6nDwow-fGS9d71NldwNUw4Yqp8c1Ps9-hohEu8yTeXoAA7hD2t0VzUOv5/s1600/623390main_exercise_XL.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLH35Uunx1HulWCxByuuq9FCL4ImYcbMvynvihngXHovrPQzV-y1JrpttMmCSlzWEgYIU1G2hacnvVgsAA7eF6nDwow-fGS9d71NldwNUw4Yqp8c1Ps9-hohEu8yTeXoAA7hD2t0VzUOv5/s400/623390main_exercise_XL.jpg" width="273" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Heidi üstteki abiyi anladık; yaylı iple bağlamışlar, koşuyor ama alttaki abiye sesleniyorum: "Hacı sen neyi kaldırıyorsun, ağırlık yok, uzay gemisini mi kaldırıyorsun?". Uzayda vücut geliştirme bir başkaymış: "Geçen gün 6 ton bastım reis" gibi muhabbetler oluyormuş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Uzayda sıkılırız abi naapcaz?" diyen arkadaşlar için bakın uzay ortamı:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDZ72mIP8p-rKyZa9ASdZPEe8D6tn9TSiwRj17t1B8zuG6-C7hT3n3LmymyJiszWkBq9wabiGEGgwHKetzV_cL4EzbsPVwts1xAFma-5BHTLWIfVFrBjAPI_a2lzf9HyKTffwSeGgdNBv6/s1600/623389main_meal_XL.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="261" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDZ72mIP8p-rKyZa9ASdZPEe8D6tn9TSiwRj17t1B8zuG6-C7hT3n3LmymyJiszWkBq9wabiGEGgwHKetzV_cL4EzbsPVwts1xAFma-5BHTLWIfVFrBjAPI_a2lzf9HyKTffwSeGgdNBv6/s400/623389main_meal_XL.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayli eğleniyorlar, erasmus gibi ortam mübarek. Dizüstü de var orada, dizi, film, <b>PES</b>, her şey. Yazının bu kısmında çok önemli bir <b>vidyo</b> paylaşmak istiyorum. <i>Konusu:</i> Uzayda nasıl portakal yenir ve daha da önemlisi portakalı nereden buldunuz, uzayda ağaç da mı var? İşte buyrun: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=AwNaOncwBmc&feature=related" target="_blank">YOUTUBE</a> (<b>Vidyo</b>'nun tamamı eğlenceli, taklaya felan geliyorlar abiler (bıyıklı abi kesin türk) ama portakal kısmı 3:40'tan sonra mutlaka izleyin).<br />
<br />
Portakalı yemek bile bu kadar zorken çiş, kaka nasıl olacak sorusuna girmek bile istemiyorum, tahminen oradaki saç kesmeye benziyordur. Dayanamadım: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=0bYFRzNruJc" target="_blank">YOUTUBE</a> (Konu ile ilgili diğer <b>vidyo</b>'ların başlığı mükemmel: "Darkest NASA secret revealed: How to poop in space" - "En karanlık NASA gerçeği su yüzüne çıktı: Uzayda nasıl mıçılır?". <b>Vidyo</b>'yu tamamen izlediyseniz, <a href="http://muhsincan.blogspot.com/2012/03/uydularn-dunyaya-dusmesi-i.html" target="_blank">ilk yazıda</a> yazdığım "uzayda hayat olursa <b>bbg</b> evinden farkı olur mu?" sorusunun yanıtına tanık olmuşsunuzdur, nitekim abinin (af edersiniz) altında bile kamara mevcuttur.<br />
<br />
<br />
Neyse, geyiği bırakalım, uzayda kalan insanların yaşadığı bu sıkıntıların çoğu Dünya'ya geri dönüldüğünde 3-4 seneye geçiyormuş ama yine de bu sıkıntılar gelecekte hedeflenen Mars yolculuğu ve ticari uzay yolculukları için büyük bir tehdit oluşturmaktaymış. Ticari uzay yolculuklarından haberi olmayan varsa hikaye kısaca şöyle:<br />
<br />
<i>Kod Adı:</i> Uzay Turizmi (bunu google'da arayabilirsiniz)<br />
<br />
<i>Amaç:</i> İnsanları biraz yükseğe çıkar, dünyaya bir baksınlar, <b>ülti</b>-karmaşık <b>x</b> makinalarıyla mükemmel "uzaydan dünya" görsellerini bellek kartlarına kaydetsinler (kısaca fotoğraf çeksinler), Dünya'ya dönüp eşe dosta "kaydırmalı-sunum" (bildiğin slayt-şov) yapsınlar ve bu işin için <b>x</b>00.000$ civarı para ödesinler (Kendim yapamayacağım için, yapacak olanları şimdiden aşağıladım).<br />
<br />
<i>En bilinen şirket:</i> Virgin Galactic. Bu da o seksi uzay mekikleri ("Abi gördün mü kanatları kalkmış, vaaauuuwww, uzay felan"):<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAha4zJNhkWm4gow0IbHSI5W7mAtlvu1ge4fpFlCPnfN6nxwg26TGzTuSWoAoGbZUtfJGS8qkHIv2JHTgCesBMFTb-2y59Jeo6JCOsTDJpclDO-4EynbznAUNgxNRnet3dtPQiRCItUJj8/s1600/Virgin-Galactic.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="282" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAha4zJNhkWm4gow0IbHSI5W7mAtlvu1ge4fpFlCPnfN6nxwg26TGzTuSWoAoGbZUtfJGS8qkHIv2JHTgCesBMFTb-2y59Jeo6JCOsTDJpclDO-4EynbznAUNgxNRnet3dtPQiRCItUJj8/s400/Virgin-Galactic.jpeg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Uzay istasyonları'nın son saçmalığı da uzayda mum nasıl yanar? Ahanda buyrun, büyü:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1rOHmQcQih1vMhW9v1nlixdI8D5h4LRgFdp0vRfgQtGl9_lzrbZX7Gp08SB4a2U-65DfC275Ut3RJTASWtvgmSeead5dUUY4YoUTbMEtNNOXGDRzR5JoJWfrcFLGtEVB_PqWkCrypVqDB/s1600/Space_Fire.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="311" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1rOHmQcQih1vMhW9v1nlixdI8D5h4LRgFdp0vRfgQtGl9_lzrbZX7Gp08SB4a2U-65DfC275Ut3RJTASWtvgmSeead5dUUY4YoUTbMEtNNOXGDRzR5JoJWfrcFLGtEVB_PqWkCrypVqDB/s400/Space_Fire.jpg" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: center;">
<b>Hubble ve Voyager 1</b></div>
<br />
2 ufak konudan daha bahsedip bitiriyorum. Hubble, uzayın derinliklerini dikizlemek için kullanılan <b>menşur</b> bir uydudur. Uzayın diplerinden çok <b>bombastik</b> görseller yakalamıştır ve insanlığın takdirine sunmuştur, misal: "atbaşı bulutsusu"<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp1wbnt6IcCyw4pwFad1SxlPHmxXAKTFu8hMrgtE4zdpXJCLAYH29eXzEu4YzS95SCvixXvyDqa0t3Yr54WW9ofaW0RQ0t4AauY-RiIlqwfndEhY3z8WmkNUyel1EpR5mp6vnyvidaIJmi/s1600/horsehead_noao.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp1wbnt6IcCyw4pwFad1SxlPHmxXAKTFu8hMrgtE4zdpXJCLAYH29eXzEu4YzS95SCvixXvyDqa0t3Yr54WW9ofaW0RQ0t4AauY-RiIlqwfndEhY3z8WmkNUyel1EpR5mp6vnyvidaIJmi/s400/horsehead_noao.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Hubble'ın görünümü şöyledir:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR1NVvnZWx2fFYmnCpMs3A80cEiebiDnJCj-nDY1-4Fut4ga7b6LT-Ddryu3K8KAl6TtnEZ-KyXwNq0Yqdr5TxCPHSScYP7Ttd3zNMrIt2YRK5C7xC5G3EF6mdvgeW-JxSJ5qNrTlTCaf_/s1600/uydu+resimleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR1NVvnZWx2fFYmnCpMs3A80cEiebiDnJCj-nDY1-4Fut4ga7b6LT-Ddryu3K8KAl6TtnEZ-KyXwNq0Yqdr5TxCPHSScYP7Ttd3zNMrIt2YRK5C7xC5G3EF6mdvgeW-JxSJ5qNrTlTCaf_/s320/uydu+resimleri.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
"Bildiğin objektif hacı, bunu benim makinaya takcan varya fiiuvvvvv!"<br />
<br />
Voyager 1 de; <a href="http://muhsincan.blogspot.com/2012/03/uydularn-dunyaya-dusmesi-i.html" target="_blank">ilk yazıda</a> yazdığım şu sorunun cevabıdır: "Bir tane uydu vardı o şimdi nerelerde?". Voyager 1, 1977'de uzaya gönderilmiş ve öyle gidiyormuş, ara sıra Dünya'ya "selamz Dünya" diye ileti gönderiyormuş. Şu anki uzaklığı 18 Gkm (Giga-km yani milyar-km) imiş. Voyager 1 hayırlısı ile yakında güneş sistemini terk edecekmiş ve bunu başaran ilk alet olacakmış:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgy8i-TRFeUxM9rTMHzoy54isnezsNDrhTzohQCpiScyc-9KQuWsDk9YeNkINcRFsMbl2dUWuHI3xVEJmrIggbx-fKbclMovrZdfFoAurBBrhx1Pr9PKXgRk7FZGP01O63OkFEPURXVPiUB/s1600/Voyager.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgy8i-TRFeUxM9rTMHzoy54isnezsNDrhTzohQCpiScyc-9KQuWsDk9YeNkINcRFsMbl2dUWuHI3xVEJmrIggbx-fKbclMovrZdfFoAurBBrhx1Pr9PKXgRk7FZGP01O63OkFEPURXVPiUB/s400/Voyager.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Geriye bir tek "hep gündüz olur muymuş?" sorusu kalıyor. O da şöyle ki; acaba diyorum, bir uydu yapsak tümsek ayna gibi, onun hızını ve uzaklığını felan hesaplasak, Dünya'nın karanlık tarafını hep güneşten gelecek ışıkla aydınlatacak yörüngeye yerleştirsek bu iş olur mu, ışık sorunsalı çözülür mü? <b>Ohannesburger</b>, Ruslar denemişler: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Znamya_(space_mirror)" target="_blank">Znamya</a>, benim fikrimi çalmışlar. Hakketten de yapmışlar ama talihsizlik yüzünden iptal etmişler, bu ilerde olur, demedi demeyin!</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Sağdaki çubuk tırtıl büyüklüğüne yaklaştı kusura bakmayın ama; bakın, arkadaşlar, buraya kadar gelme cesaretini gösterdiyseniz, azıcık alta da gidin, yorum felan yazın. En sevdiğiniz dostunuz fotoğraf makinelerine giydirdim, olup olmayan şeyleri yazdım, başkalarının yıllar önce yaptığı şeyleri kendi fikrimmiş gibi sundum (yalan değildi ama olsun), <b>x</b>iyet dandikos magazin haberlerinin altına yazacağınıza bana yazın, "yaew bu böyle olmaz deyin", "<b>x" </b>deyin, "<b>y"</b> deyin, kavga edelim felan, böyle kendi başıma yazıyorum arkadaj.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Hade öptüm, </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Muh.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-86582966859015695792012-03-12T15:14:00.000+02:002012-12-07T10:52:49.710+02:00Uyduların dünyaya düşmesi II<div style="text-align: justify;">
Melabas tekrardan,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlkokul'dan beri hepimize dayatılmaya çalışılan, yazı yazmadan önce yazının taslağını oluşturma fikrine hala alışamadığım için araştırma rüzgarına kapılaraktan daldan dala yazıyorum. İlk yazıda açıklamayı vadettiğim hiçbir şeye değinemedim ama bu yazıda bir şeyler olabilir gibi gözüküyor. Görelim:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir önceki yazıda sadece ön bilgi olarak dünyaya bugüne kadar 20 bin 5 yüz kadar uydu düştüğünden bahsetmiştim. Ek Bilgi: Dünyaya düşmeyip, uzayda boş boş gezintiye çıkan uydu yoktur, bumerang gibidir şerefsizler, atarsın, döner, döner ve sonra düşeceği yer yine kafamızdır.) Bugün seyir halindeki 13 bin kadar uydu da eninde sonunda düşecektir ancak bu uyduların her parçası daş olup başımıza gökten yağmaz, bazı parçalar atmosferde yanarak erir, hatta bir söylentiye göre dünyaya düşen uyduların kütlece %20-%40'ı yeryüzüne ulaşmayı başarır. Yapılan tahminlere göre bugüne kadar başımıza 5 bin 4 yüz ton uydu kakası yağmıştır. Bu kütlenin eşleniği ahanda budur:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8AoY2A8Y0eEgj0NuCRUFCpUJbRBfAZN-w3aHx5oAOUVU1AtfniVQeaO01ld7eT2F0xOsEgW0xxDVuZmSHmUuxGQNKkac-boQwS9FumMJj8D4RZhlovutxSiw8GRlr00_xR9SLw0u1Zhsu/s1600/3810690256_4790e40c8f_m.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8AoY2A8Y0eEgj0NuCRUFCpUJbRBfAZN-w3aHx5oAOUVU1AtfniVQeaO01ld7eT2F0xOsEgW0xxDVuZmSHmUuxGQNKkac-boQwS9FumMJj8D4RZhlovutxSiw8GRlr00_xR9SLw0u1Zhsu/s400/3810690256_4790e40c8f_m.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnsanlığın bu tarz konulara yaklaşımı hep şöyle olmuştur: "Sokağa çıkmayalım artık, maazallah kafamıza uydu düşebilir, dikkatli olalım, gözümüz yukarıda olsun, aman yavrum, dışarı çıkmayın annem, <b>xx</b>". Buradaki amacım kimseyi paranoyak yapmak değildir, zira korkulacak bir şey yoktur. Uydulardan önce endişelenmemiz gereken çok daha ciddi konular var biliyorsunuz.<br />
<br />
İnsanlığın ikinci yaklaşımı da şudur: "Eee hesaplayın canım nereye düşeceğini, haber verin önceden, boşuna mı okuttuk sizleri?". Bu uydular düşerlerken çok hızlı hareket ettiklerinden, dünya üzerinde düşecekleri noktayı tam olarak hesaplamak mümkün değildir. Yapılan ufacık bir hata bile bu uyduların düşme noktası tahminlerini kıtalar ölçeğinde değiştirmeye yeterlidir. Sadece uydunun düşeceği zamanı %10 hata payıyla tahmin edebiliyorlarmış. Merak edenlere birazcık daha detay: uyduların düşerken maruz kalacağı sürtünmeyi tam hesaplamak için atmosferin her yerindeki yoğunluğu tahmin edebilmek gerekir bu da zordur çünkü atmosferin yoğunluğu hayli değişkendir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu-B_3ToTRLI9qCTQRFb5nI7yIC51SWMCsBG5pGQZtjV0XN-Xrp9vi1xmqmUJTD4j80AIc5jwCYVcwID6mKUS1GMpSRR9a4tgwNg0_WY0l1mzl4mPD37l-Et6T-am4pkcAWbkKYhOHK07y/s1600/528408152707400279.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="278" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu-B_3ToTRLI9qCTQRFb5nI7yIC51SWMCsBG5pGQZtjV0XN-Xrp9vi1xmqmUJTD4j80AIc5jwCYVcwID6mKUS1GMpSRR9a4tgwNg0_WY0l1mzl4mPD37l-Et6T-am4pkcAWbkKYhOHK07y/s400/528408152707400279.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Türk haber kaynaklarından bir görsel.)</td></tr>
</tbody></table>
Biraz olasılıklardan bahsedelim. Sevgili uyduların bir parçasının, hayatımız boyunca kafamıza düşme olasılığı 1 milyarda birmiş, hiçbir şeye olmaz dememek lazım tabi. Aldığım haberlere göre bir abimizin omuzuna düşmüş hatta.) Düşen parça küçük olduğu için abi zarar görmemiş (buna kimse inanmaz bence ama öyle diyor vallahi). Yeri gelmişken birkaç çılgın olasılıktan bahsedelim (en olamazdan, olasıya doğru):</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<ul>
<li style="text-align: justify;">Evinize meteor düşmesi: 182 trilyonda bir.</li>
<li style="text-align: justify;">Kafanıza uydu parçası düşmesi: 1 milyarda bir.</li>
<li style="text-align: justify;">Köpek balığının sizi yemesi: 300 milyonda bir.</li>
<li style="text-align: justify;">Astronot olma ihtimaliniz: 12 milyonda bir (hepimizin çocukluk hayali, çok da zor değilmiş).</li>
<li style="text-align: justify;">Şimşek çakması: 600 binde bir (4 kere şimşek çakmış bir kadın vardı bu arada, gerçekten! Bu kadını her seferinde dolaylı çarpıyordu, birinde elini yıkarken su deposunu çarpıyordu mesela, evini bir görseniz ama, yokluğun ortasında bir tanecik ev (aşağıda), ee doğal, şimşek ne yapsın. Rekor, Roy C. Sullivan abimizdeymiş, onu 7 kere çarpmış, hehe, kesin yalan söylüyorlardır, <b>beyin bedava</b> ne de olsa).</li>
<li style="text-align: justify;">Süper modelle çıkma: 88 binde bir.
</li>
<li style="text-align: justify;">Milyonerle evlilik: 220'de bir.</li>
<li style="text-align: justify;">Uçağınızın pilotunun kafasının güzel olması: 115'te bir.</li>
<li style="text-align: justify;">Basur olmanız: 28'de bir.
</li>
</ul>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaF7JpKXixMZm9yGemjsRvqAZXZhGCY5kl1zoeFCEGiOhXjY_mIIYcR2dZko-Hu4_3noFz9VR6-cDQSYX-caGoh-Oor11sKte56eeajJThp0_Os5fPGanx1GJiI2nMyxtoHo3o8-e6SC4k/s1600/19007009.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaF7JpKXixMZm9yGemjsRvqAZXZhGCY5kl1zoeFCEGiOhXjY_mIIYcR2dZko-Hu4_3noFz9VR6-cDQSYX-caGoh-Oor11sKte56eeajJThp0_Os5fPGanx1GJiI2nMyxtoHo3o8-e6SC4k/s400/19007009.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yokluktaki ev, kadınınki bu değil tabi ama bunun gibi yani</td></tr>
</tbody></table>
Eveett, gelelim biz bu uyduların sürekli düştüğünü 2011 eylülden önce neden hiç duymadık sorusuna... Eylülden önce uydu düşmesiyle ilgili gerçekten çok zor haber bulabildim, bakın bulduğum haberdeki komik! abla nasıl anlatıyor olayı (2008): 1:18 ile 2:00 arasını izlemeniz yeterli gerisi fasafiso: <a href="http://www.dailymotion.com/video/x46xhd_spy-satellite-crashing-to-earth-gno_news" style="text-align: justify;" target="_blank">DAILY MOTION</a>. Üşenenlere veya anlamayanlara özet geçeyim: Ablamız bir uydunun dünyaya düşeceğinden ve bilim insanlarının bu konuda hiç endişeli olmadığından yakınıyor. Akabinde de, bu konu hakkında bilgi sahibi olanlara danıştıklarında: "Bu çok gizli bir konu, bunu bilmemeniz gerekiyor" diye konuyu kapattıklarından yakınıyor (Bir de arada inanılmaj büyük bir krater gösteriyorlar, yaew adamın omuzuna düşmüş bir şey olmamış ne krateri?"). Sonuçta bu olay geçen eylüle kadar belirli bir sebepten dolayı gizli tutuluyordu veya ilgi çekmiyordu. Eylül'de okuduğum haberlerden birinde, bir bilim insanı şöyle diyordu: "Abijim zaten yıllardır düşüyor bu aletler, siz niye bu kadar abarttınız ki bu olayı? <b>Saracak</b> başka bir şey kalmadı tabi, uzaya <b>sardınız</b>, pes artık! <b>Justin biber</b>'den bir haber çıksa da bizim yakamızı bıraksanız."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisbom_9olVEirfJzgmkKPwPQz1zeVFUINyu8_wMK6BxmGkc8nnJrja4VOKcsgWeZ1hEShSDURZqbgxlUtUb_kpW9pvEsAn4KiWfSFqc2Qjr5wSPF2yrT1Rv4i51KipYerbNbhBjnwX_Bci/s1600/uars-upper-atmosphere-research-satellite-falling-infographic-110920a-02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisbom_9olVEirfJzgmkKPwPQz1zeVFUINyu8_wMK6BxmGkc8nnJrja4VOKcsgWeZ1hEShSDURZqbgxlUtUb_kpW9pvEsAn4KiWfSFqc2Qjr5wSPF2yrT1Rv4i51KipYerbNbhBjnwX_Bci/s400/uars-upper-atmosphere-research-satellite-falling-infographic-110920a-02.jpg" width="305" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
24 Eylül 2011'de dünyaya düşen UARS (Upper Atmosphere Research Satellite) ve ardından 23 Ekim 2011'de dünyaya düşen ROSAT (Röntgen Satellit (heh bak şimdi oldu, amarigalılar boş boş atmosfer araştırma uydusu gönderedursunlar; bak alman kardeşlerimize, röntgen uydusunu basmışlar, masa başı uzat ayakları, milleti dikiz! Sen hala pencerende dürbünle takıl, adam röntgen uydusu göndermiş diyorum yaew, kesin bu uydunun fikri almanya'da çalışan ulvi bir türk arkadaşımızdan gelmiştir)) basında o kadar büyük ilgi uyandırmıştır ki düşüşünü gözlemlemek isteyen binlerce acemi gök bilimci ve meraklının yanı sıra, düşüşten kaçmak isteyen bir o kadar da endişeli ve pısırık insan bu haberi basının daha da göz bebeği haline getirmiştir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT02pFR1K8Lgp1lh6t1V5BfolUZu5UG4YR7ZxdozIJFfx8dz7ziMqXlnehb_ZB3YkcMJxH-JzhD-C97Qit37sEj9tsfDVXLXBCsMTIt4CEzwHpvULf0uCSn_P40SI1ogh-hUcN55hZwHcz/s1600/ROSAT-KAP.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="333" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT02pFR1K8Lgp1lh6t1V5BfolUZu5UG4YR7ZxdozIJFfx8dz7ziMqXlnehb_ZB3YkcMJxH-JzhD-C97Qit37sEj9tsfDVXLXBCsMTIt4CEzwHpvULf0uCSn_P40SI1ogh-hUcN55hZwHcz/s400/ROSAT-KAP.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bir türk basını haberi daha ve o meşhur rönt uydusu</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Bakın röntçü uydu'nun düşmesi ile ilgili çıkan haberde gavur basınında ne yazmışlar: </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Not long after re-emerging en masse from our underground bunkers and panic rooms, having successfully avoided being squashed by a falling NASA satellite on Sept. 24, humanity has learned that the sky is falling yet again."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türkçe mealiyle:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"24 Eylül'de düşen uydu yüzünden topluca ("bizim bütün göy sığınağa girdih" gibi mi mesela?) sığındığımız yeraltı sığınakları ve panik odalarından, uydu tarafından parçalanmamış olarak, dışarı çıkmamız üzerinden çok zaman geçmemişti ki, gökyüzünün üzerimize bir kez daha yağacağı haberini aldık"</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sözüm meclisten dışarı: Yaeeww işte arkadaşım bu yüzden saklıyorlardı senden bu haberleri, "e be manyak!" bundan korkup sığınağa gidiyorsan yaşama o zaman zaten, senin kafana şimşek de düşer, saksı da düşer, köpek balığı da "<b>nam nam nam</b>" yer yani, sığınağında takılmaya devam et, pısırık, al da tipine bak:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxqXv3jsQwfdnWLmqx_lvGzU53ewxN4CM5tec18mCipjymRtDYwmR90ARgqMXbX8s4BjN_I456t7F_fDVxkhPRCrAycmmX0sLAF-l0dYaSNyYjnnmaH-cuCmuoQImE9dBxLLiYG0FdXSDN/s1600/Untitled-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="146" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxqXv3jsQwfdnWLmqx_lvGzU53ewxN4CM5tec18mCipjymRtDYwmR90ARgqMXbX8s4BjN_I456t7F_fDVxkhPRCrAycmmX0sLAF-l0dYaSNyYjnnmaH-cuCmuoQImE9dBxLLiYG0FdXSDN/s400/Untitled-1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Evet sanki, uydu düşmesi konusunu tamamladım gibi ama araştırmalarım beni daha birçok ilginç gerçekle karşılaştırdı. Bir sonraki yazıda uyduda yaşam olur mu ve çılgın işlevi olan uydulardan bahsedeceğim.<br />
<br />
Görüşürüz.</div>
</div>
Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-11870184633450325962012-03-09T18:33:00.001+02:002012-03-14T23:58:23.578+02:00Uydu'ların dünyaya düşmesi I<div style="text-align: justify;">
Selam dünya,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; bu yazılar için bir de sözlük yaptım, sözlükte anlamı olan kelimeleri kalın yazacağım, anlamazsanız bakabilirsiniz.<br />
<br />
Bu yazımın konusu yine saçmalıklar saçması olan uyduların dünyaya düşmesi olayıdır. Bunu duymuş olabilirsiniz zira geçen sene eylül, ekim sularında birçok yerde haber konusu olmuştur. Bu yazıyı yazmamım sebebi de bu haberlerden birine denk gelip bu olayı biraz araştırmış olmamdır. Google amcaya "satellite crash to earth" yazarsanız aşağı inmekten farenizin tekerleği patlayabilir (mac kullanıyorsanız işaret ve orta parmağınız yanarak eriyebilir, sağdaki çubuğu indiriyorsanız zaten bilgisayar 101 <b>terk</b> ama bir yerinize zarar gelmez) ama haberler bitmez ve hepsi de eylül ve ekimdir. Bu yazıda neden eylül-ekimden önce bundan haberimiz olmadı, 2011'den önce uydular düşmüyor muydu, içinde insanların yaşadığı uydu olur mu, olursa <b>bbg</b> evinden farkı nedir, ne yer ne içerler bu yavrucaklar (<b>lahmaç</b>sız hayat olur mu), uzayda neler oluyor, bir tane uydu vardı o şimdi nerelerde ve 24 saat gündüz mü olurmuş gibi gereksiz, sorulması bile anlamsız sorulara yanıtlar bulmaya çalışacağız.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatta herşeye dünya toz bulutuyken diye başlamak lazım, bu sebepten ilk uydu nedir, ne zaman yörüngeye yerleştirilmiştir ile başlıyorum. Uydu, bir gezegenin etrafında kendine has yörüngesinde dönen herhangi bir saçmalıktır. Uydular 2'ye ayrılır; doğal uydular (ay ve bulmacada çıkan diğerleri) ve yapay uydular (konumuz). Yapay uydulardan bir <b>ördek</b>:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisKmkIO2BrJQ6NN9AGVcZf007FM9ncKAJaWCxllPea9qRmDPxv1ZgYI6StsNlt3c1up1BrSqvQBSGLXDzIc5Z0kyPt8rAlegCbUSQXI5Q6aM6VjRqfrJ1l9qYf7lpsJbGR5Y0_TEDNAjiC/s1600/DMSPbig.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisKmkIO2BrJQ6NN9AGVcZf007FM9ncKAJaWCxllPea9qRmDPxv1ZgYI6StsNlt3c1up1BrSqvQBSGLXDzIc5Z0kyPt8rAlegCbUSQXI5Q6aM6VjRqfrJ1l9qYf7lpsJbGR5Y0_TEDNAjiC/s400/DMSPbig.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Dünya'nın ilk yapay uydusu, zamanının Sovyetler Birliği tarafından 1957'de yörüngeye gönderilen Sputnik 1'dir. Bu uydu tabii ki insanlık için büyük bir adımdır, uzay yarışını başlatmıştır vs vs ancak yinede hikayesine gülmeden geçmek mümkün değildir. Öncelikle bu uydunun tipini <b>kesin</b>, o bile yeterince komiktir (uzaylıdan çok uzaycıya benzer):<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirzWDmWfuhyGSZVu-4NNGf7Z9GO4VFV3lBkpbMjtYQ5R65sA1lhyX-Jb4u5cVoHTAXme7RXaFGkVTYA2diY2gU21ugW_04x0UxE3GdU388z1Gju0ioYKuYco2ZTjItFnFez6W2k_NCRbnc/s1600/6a00d8341cb34753ef0120a88d0064970b-800wi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="321" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirzWDmWfuhyGSZVu-4NNGf7Z9GO4VFV3lBkpbMjtYQ5R65sA1lhyX-Jb4u5cVoHTAXme7RXaFGkVTYA2diY2gU21ugW_04x0UxE3GdU388z1Gju0ioYKuYco2ZTjItFnFez6W2k_NCRbnc/s400/6a00d8341cb34753ef0120a88d0064970b-800wi.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Ayrıca avrupa'daki sokak heykellerini de andırır kendisi, nitekim heykelleri yapılmış ve sergilenmektedir:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFzpAhRn7YM2CHfPCGR_CdxUWPj_4aWKIOt8CUQIfrp_nW2HmCBA7JaJLWOhVj1JDWkyP_9tuAUWAd42_QTPhyphenhyphen95cgcpT0tcS9lvf0RJIgpzD1JQcdfEmZEi9sAlRthuM0ZhL1yRtbipL3/s1600/sputnik.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFzpAhRn7YM2CHfPCGR_CdxUWPj_4aWKIOt8CUQIfrp_nW2HmCBA7JaJLWOhVj1JDWkyP_9tuAUWAd42_QTPhyphenhyphen95cgcpT0tcS9lvf0RJIgpzD1JQcdfEmZEi9sAlRthuM0ZhL1yRtbipL3/s400/sputnik.JPG" width="300" /></a></div>
<br />
Bu uydunun birkaç süpersonik özelliği vardır ama bunların en önemlisi! müthiş meteor algılama özelliğidir. Bu uyduya meteor çarparsaymış, (ki atmosfere giren x tane meteor'un bir tanesinin bu 83 kiloluk minik alete denk gelme olasılığını siz hesaplayın) bu alet dünyaya radyo sinyali gönderiyormuş (paramparça alet nasıl sinyal gönderir onu geçiyorum) ancak tahminen o sinyal dünyaya gelmeden önce meteor düşmüş olur zaten heh.)<br />
<br />
Sputnik 1 yörüngeye yerleştirildikten 22 gün sonra aküsü bitmiş ve o kadar ahahah. Aslında gerçekten dalga geçilmemesi gereken bir başarı ama olsun; zamanının 8mb ram'li ülti-bilgisayarları gibi komik. Neyse, pili 22 günde bitmiş ama alet 3 ay yörüngede kalmış ve 29 bin km/h hızla toplamda 60milyon km yol yapmış ve <b>iyonosfer</b>in yoğunluğu ve sıcaklığı hakkında önemli bilgiler göndermiştir dünyaya.<br />
<br />
Şimdii, sizlere bir soru; bilin bakalım dünyanın etrafında şu anda dolaşan kaç tane uydu vardır? 100 duyar gibiyim, varmı artıran? 200 geldi ? Neyse uzatmayayım. Hazır olun: dünyanın etrafında fırdöndü takılan 13 bin'e yakın uydu varmış. Gafamızın üstünde fırıl dönen bu uyduların sadece 3 bin 5 yüz tanesi çalışır haldedir; geriye kalan işe yaramaz, uzay çöpü sınıfına girer. Kısacası söylemeye çalıştığım şuydu: heryer uydu (Böyle şaka seven kaldı mı acaba?). Şu yeşil noktaların her biri bir uydudur, bakın dünya nasıl görünüyor:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi00JdZKYFC6s1327-vG66NzhphFMx1-FPqkRfncboAHh2KWu8X1lkGKdvSLibZY2yuMxcvIPMubjA-f3ul5bZUdGimVTIGme8xKvfxaXE7xZ4GCQ9uRzvowL5zFtoF7vvx5cJDycpd3uEY/s1600/Untitled.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi00JdZKYFC6s1327-vG66NzhphFMx1-FPqkRfncboAHh2KWu8X1lkGKdvSLibZY2yuMxcvIPMubjA-f3ul5bZUdGimVTIGme8xKvfxaXE7xZ4GCQ9uRzvowL5zFtoF7vvx5cJDycpd3uEY/s400/Untitled.png" width="400" /></a></div>
<br />
Hmmmm, sanırım görünmüyor. Google Earth kullanarak bu uyduları isimleriyle beraber görebiliyormuşsunuz (Ben de yıllardır google earth niye kullanalım ki google maps varken <b>kafasında</b>ydım ama bir olayı varmış demekki), isterseniz bakın bu da <b>vidyos</b>u: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=cfSaztUiw5s" target="_blank">YOUTUBE</a>.<br />
<br />
Sevgili sputnik, dünyaya düşen ilk uydudur (1958), 83 kilo gibi bir ağırlığı olduğundan atmosferde tamamı yanarak eriyip gitmiştir. Dünyaya düşerken tamamen erimeyen ve yere ulaşan uyduların ağırlıkları birkaç ton mertebesindedir. Peki Sputnik 1'den sonra dünyaya kaç uydu mu düşmüş? (atmosferde tamamen eriyenler ve bazı parçaları dünyaya düşenlerin toplamı) Cevap veriyorum: 20 bin 5 yüz:) <b>Ohannesburger</b>! (Bu düşenlerin ne kadarı dünyaya ulaşmış, kimse ölmüş mü gibi sorular 2. yazıya kaldı)<br />
<br />
Ek bilgi: Kendi imkanlarıyla uydu gönderme teknolojisine sahip ülkeler (zamana göre sıralı): Rusya, Amerika, Fransa, Japonya, Çin, İngiltere, Hindistan, İsrail, Ukrayna, İran.<br />
<br />
Şimdiiii, biraz uzay çöpü ve uzay kazaları olayından bahsedelim. Uzay çöpü dediğimiz olay, gönderilen bir uydunun başarısız olup yörüngeye yerleştirilememesi veya işi bittikten sonra yokedilememesinden mütevellit dünyanın etrafında boş boş dönmesi olayıdır. Yukarıda verdiğim rakamlardan yola çıkarak; bugün uzaydaki uyduların %75'i uzay çöpü sınıfına girer. Bunların dünyaya geri düşmesini veya yokolmasını sağlamak ek masraf demektir. Uzaya bir uydu göndermenin masrafının yarısından fazlası onu yörüngeye yerleştirecek olan uzay mekiği ve tüketilecek yakıta harcanır. Legolarla bu işi çok güzel anlatmışlardır:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuHpF4F6no3vbWxjY-BxLFhZD9Jmym80L9QGCS-NWyC7njb8NFIA-29fnTu5xhR34R8zN96DIoBdATdabnJ2p4mJXGUM67ynTYZpAdKwzJ0wl1_j4CVl8szloGCbmMugyLHsK1MLPPvVhF/s1600/4879178174_b4590bc120.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuHpF4F6no3vbWxjY-BxLFhZD9Jmym80L9QGCS-NWyC7njb8NFIA-29fnTu5xhR34R8zN96DIoBdATdabnJ2p4mJXGUM67ynTYZpAdKwzJ0wl1_j4CVl8szloGCbmMugyLHsK1MLPPvVhF/s400/4879178174_b4590bc120.jpg" width="300" /></a></div>
<br />
Gördüğünüz gibi "Kale küçük ayı büyük!" (Burada şair uydunun uzay mekiğine göre küçük olmasından yakınmaktadır). Uydunun bir şekilde dünyaya geri dönmesi veya yokolması için içine fazladan yakıt, itici veya bomba vs. koymak lazımdır ve bu olay beraberinde taşıyıcı mekiğin büyüklüğünü ve görevin maliyetini artırır, bu yüzden kaçınılan bir durumdur ve bununla ilgili bir yasa yoktur.<br />
<br />
Uydular sonsuza kadar dönecek değiller ya, bir süre sonra mutlaka düşeceklerdir. Bunun sebebi de; oralarda ne kadar atmosfer yok desek dahi, aslında yine de bazı gaz moleküllerinin var olduğu gerçeğidir ve bu da sürtünmeye yol açar. Sürtünme bir uydunun bir süre sonra düşmesi için yeterlidir (Bunu açıklamalıyım galiba). Dünyaya daha yakın uydular (Sputnik gibi) daha çok sürtünmeye maruz kalır ve yörüngedeki ömürleri 1-100 yıldır. Daha uzak uydular ise 100-10000 yıl arası yörüngede kalabilir. Aşağıdaki görselde uyduların uzaklığına göre sınıflandırılması mevcuttur. Görselin aslını daha detaylı incelemek isterseniz burada: <a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/82/Orbitalaltitudes.jpg" target="_blank">Wiki</a>.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxSXoDHD3IPlaXnciJUCXeNw40oWM9PeyPFqcN2o8G06Al1nwp7oRKwGg0-zJY3sVBsJo7xkSEkUfDxR-cJsr-IXjNGbXJm597orj5KMhNfaHwFybJt8obxmpe3JLetG_O039vopa1VuKF/s1600/Orbitalaltitudes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="233" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxSXoDHD3IPlaXnciJUCXeNw40oWM9PeyPFqcN2o8G06Al1nwp7oRKwGg0-zJY3sVBsJo7xkSEkUfDxR-cJsr-IXjNGbXJm597orj5KMhNfaHwFybJt8obxmpe3JLetG_O039vopa1VuKF/s640/Orbitalaltitudes.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
Sürtünme uyduları neden düşürür konusuna bir açıklık getirdikten sonra uzay kazalarından bahsedeceğim. Dünya, elmacı abi <b>Newton</b>'un fark ettiğinden beri etrafındaki herşeyi kendine doğru çekmektedir (bkz. ben neden smaç vuramıyorum?). Çekmektedir ama uyduları neden çekip düşüremez? Çünkü merkezkaç dediğimiz mükemmel kuvvet sözkonusudur. Bu kuvveti insanlık şöyle tanır: <a href="http://www.youtube.com/watch?NR=1&v=A1366H_w1-c&feature=endscreen" target="_blank">YOUTUBE</a>. Burada fırlayan abi merkezkaçın azizliğine uğramıştır, onu da dönmedolabın (ya da adı neyse, bunun adını bulmak için ciddi bir çaba sarfettim bu arada ve sadece ingilizcesini bulabildim o da hayli güzelmiş: "merry go round" yani "dön ayşe dön") merkezine doğru çeken bir kuvvet olsaydı (yerçekimi gibi) düşmezdi. Dünyaya düşmeden yörüngede kalabilmek için uydular muazzam bir hızla hareket ederler (Sputnik'in 29bin km/h hızını hatırlayın), sürtünme çok azdır ama yinede bu hızı gitgide azaltır ve sonunda uydular dünyaya düşerler.<br />
<br />
Düşmelerine derinlemesine girmeden önce <b>bombastik</b> bir olaydan bahsetmek istiyorum, uzay kazaları. Bu uyduların hızları yavaşladıkça yörüngeleri de dünyaya yaklaşır, havada da 13 bin tane uydu varsa bunlar acaba çarpışır mı? Çarpışırlarsa ne olur? Şimdiii, 100'le falan giden arabalar çarpışınca ne olur zaten hepimiz biliyoruz (<b>pertingen</b>, sigortayla uğraş dur) ancak bu abiler 42 bin felan basıyorlar (yardırıyorlar adeta) nitekim tarihte bir kere 2 tanesi bu hızlarda giderken çarpışmış, Kosmos-2251 (950kg) ve Iridium 33 (560kg) (10/02/09). Hani o menşur lise fizik sorusu vardır ya 2 tane x ağırlığında x hızıyla giden kamyon çarpışırsa ne kadar enerji açığa çıkar diye; ben üşenmedim bu uydularınkini hesapladım, bu uyduların çarpışma enerjisi 103.3 GJ (gigajoule, enerji birimidir), bu enerjinin eşleniği 1gr uranyumun ayrışması veya 2 tane şundan:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAlIDpfck0UtJQlycmj5hhhzgsDFpsSPiMqn2Veq4cwNbUUiTXW4M6lr2R84wSegnarUFAci1b4ZoxMDKlrEOJCoxIz4uNeuKNdXImQM-2G2rXh32JZJgcoZTEwDUVAdlo-sLu_Zhm546q/s1600/800px-MOAB_bomb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAlIDpfck0UtJQlycmj5hhhzgsDFpsSPiMqn2Veq4cwNbUUiTXW4M6lr2R84wSegnarUFAci1b4ZoxMDKlrEOJCoxIz4uNeuKNdXImQM-2G2rXh32JZJgcoZTEwDUVAdlo-sLu_Zhm546q/s400/800px-MOAB_bomb.jpg" width="400" /></a>x2</div>
<br />
Kod adı: MOAB yani "Mother of All Bombs (Bombiklerin anası)" .) İlk yapıldığında (ABD, 2003), nükleer olmayan en bomba bombaymış, ta ki 2007'de Ruslar FOAB'ı ("Father of All Bombs (Bombişlerin babişi(Parantez içinde (parantez içinde (parantez <b>inception</b> <b>kafası</b>)))))" yapana kadar. Birde turuncuya boyamışlar yaawww nasıl bir boşluk bu? Modifiye bomba; neon'lu, tıstıs'lı.<br />
<br />
Neyse uzattım yine... Bu bahsettiğim uydu çarpışmasının sonucu: 10cm'den büyük 1000 parça uzay çöpü ve 10cm'den küçük çok daha fazlası. Bunların bir kısmı dünyaya düşmüş, bir kısmı atmosferde erimiş vs vs. Şunu da bahsetmeden geçmeyeyim; bu insanlara haftada 400 kere "2 uydu yakın (5km'den az) geçecek hacılar dikkat" şeklinde uyarı gelirmiş, bu uyarıların her biri için 2 uydunun çarpışma ihtimali 1/50milyon'muş. Olmaz demeyin, hatırlayın Koç Üniversitesi'nde de 2 Ferrari çarpışmıştı, aynı şey.)<br />
<br />
Şimdilik bu kadar, daha ana konulara giremedim bile yine boş boş konuştum, devam edeceğim bu yazıya, daha bir sürü bomba var.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-56667324528729337852012-03-07T01:11:00.001+02:002012-03-14T23:58:23.587+02:00Demir adama ne kadar yakınız II<div style="text-align: justify;">
Demir adamla ilgili 2 konuya daha değineceğim sonrasında daha çılgın şeyler yazmayı planlıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: center;">
<b>Malzeme:</b></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Demir adamın üzerinden çıkarmadığı, çıkarırsa da bond çantasında taşıdığı özel <b>tuniğini</b> biliyorsunuz ki kurşun, ateş, tank, top, füze, su ve uzay geçirmezlik özelliğine sahip. Böyle bir malzeme teknolojisine ne kadar yakınız onu inceleyelim. Aslında, adı üstünde demir adamı gidip de demir dışında bir malzemeden yapmak olmaz değil mi? 1963'lerin en sağlam malzemesi olan <b>sevgili demir</b> ile kurşunları sanırım engelleyebiliriz sonuçta hatırlarsanız "Geleceğe Dönüş 3"te geçmişe dönen <b>Marty,</b> kovboy kiyafetinin içine demir soba kapağı takarak kurşundan etkilenmemişti. Neyse, demirin yoğunluğu suyun 8 katıdır yani tahminen demirden yapılan demir adam kıyafeti kabaca 50-60 kilo çeker, onunla da yürümeye çalışırsanız şöyle bir durum ortaya çıkabilir (1:30'a dikkat): <a href="http://www.youtube.com/watch?v=6dlDamaAc90&feature=related" target="_blank">YOUTUBE</a>. Gerçi bu abilerin yaptığı demir adam <b>tuniği</b> plastiktenmiş ama olmuş genede komik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Benzer şekilde bir alttakini de plastikten yabmışlar. Kurşuna dayanmayı bir yana bırakın, tahtaya bile dayanmaz bu alet ama hayli fantastik görünür, bu da <b>vidyosu</b>: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=tSaxtNd5QZ0&feature=player_embedded" target="_blank">YOUTUBE</a>.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU41YtzdQTDtdHk2IcuaQKzyRABAStuhn4YV03wGD1Y9xpZPGiQfTtlfk_fvK0IOeNVxUVGE3AqVQBndnqOm-1bHt5J04Z4AJTJV5YQhbN95_KDkXc3nDWcheN7pARxt8u-83wIOutAogL/s1600/ironman_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU41YtzdQTDtdHk2IcuaQKzyRABAStuhn4YV03wGD1Y9xpZPGiQfTtlfk_fvK0IOeNVxUVGE3AqVQBndnqOm-1bHt5J04Z4AJTJV5YQhbN95_KDkXc3nDWcheN7pARxt8u-83wIOutAogL/s320/ironman_1.jpg" width="259" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geyiği bırakalım da bu işi yapmak için kullanabileceğimiz malzemelere göz atalım. <b>Özgül mukavemet</b>'i yüksek malzemelerin (hem kırılmaz, hem hafif) listesinin başını çeken abiler şunlardır:</div>
<ul>
<li style="text-align: justify;"><b>Karbon nanotüp:</b> Bu teknolojiye biraz uzağız ama çok da değil, 5 sene misal. Şu anda üretebiliyoruz aslında (ışın mikroskobunda görebileceğimiz kadar) ama biraz pahalı o da sorun değil sonuçta <b>tony </b>yani. Kendisi harbiden dayanıklı, ışın kılıcına bile karşı koyabilir zorlarsan ancak çok yüksek ısıl iletkenliği vardır kendisinin yani flamethrower'a (aşağıdaki alete) maruz kaldığında fırında iyi pişmiş <b>tony</b> pastası yapılabilir içerde. Ancak <b>kiyafete</b> güzel bir de buzdolabı altyapısı koyulursa <b>crysis</b> (o da 2 altta) kafasına girebiliriz.</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCqm5f7l1AYk25kkT6JF-tKw0Mcst1tjhc1Ge9UMX9TD4OT0FUkbfL1Js8gHQAqJizT17Rqq88YhEUSBg36QgoccD1qfgUUGLe8VP3sB-DJAt9vCkJBnhlywBSr_T5E-_9BYFn1phljGaq/s1600/Flamethrower.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCqm5f7l1AYk25kkT6JF-tKw0Mcst1tjhc1Ge9UMX9TD4OT0FUkbfL1Js8gHQAqJizT17Rqq88YhEUSBg36QgoccD1qfgUUGLe8VP3sB-DJAt9vCkJBnhlywBSr_T5E-_9BYFn1phljGaq/s320/Flamethrower.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhn8FEVzmq4NGcR939SQgEbHa-TetX1Md4wTUrIX1gPBncjuysTpwJcziJ26NmerMBo3mxvvBKipMleAQRzakpYu9bo8hp8D32g2NGAh3YUIX5XsLbsuqn_Yurc0eU1uCm_e736WQ9WMY3J/s1600/Crysis-2-Collector-s-Edition-100712215712.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhn8FEVzmq4NGcR939SQgEbHa-TetX1Md4wTUrIX1gPBncjuysTpwJcziJ26NmerMBo3mxvvBKipMleAQRzakpYu9bo8hp8D32g2NGAh3YUIX5XsLbsuqn_Yurc0eU1uCm_e736WQ9WMY3J/s400/Crysis-2-Collector-s-Edition-100712215712.jpg" width="400" /></a></div>
<ul>
<li style="text-align: justify;"><b>Zylon:</b> Bunu bende yeni duyuyorum hayli ilginçmiş kendisi, naylon'un çakması heh. 1980'lerde bulunmuş, sentetik polimermiş, Kevlar'dan 1.5 kat daha dayanıklıymış, (-ee bunları direk wiki'den alıp koymuşssun hacı ? -eee napcaktım ? ?) tenis raketi, mars araştırma araçları gibi yerlerde kullanılıyormuş ama gelin bakın neler olmuş. Second Chance Body Armor, Inc. şirketi, Kevlar yelekleri (1980) de bulan abiler, 1998'de Kevlar yelekleri Zaylon yeleklerle değiştirmişler ancak 2003'te Zaylon yeleği bozulan bir abi ölmüş ve 2005'te bu malzemenin raf ömrü azdır diyerekten Kevlar'a geri dönmüşler. </li>
</ul>
<ul>
<li style="text-align: justify;"><b>Kevlar:</b> Bunu herhalde herkes biliyordur diye düşünüyorum. İşte hafif, dayanıklı, güzel falan, olabilir yani bu. Isı iletimi de yoklukmuş, hatta itfaiyeler tarafından bile kullanılıyormuş. Isıl iletkenliği karbon nanotüp'lerin milyonda biri mertebesindeymiş.) Saldırın <b>team fortress</b> pyro'cular, alayınıza gider! </li>
</ul>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEPfCnMD_yQJICTIbO95CHut5-Nf2LYOXhQkTVghdgQTWrKbeo4mEXWdd3aSKDteGCrtQ-Mp72wcCDaYNZfhZVnzQlrbow82t-jCP-lNLaXQIy0rSAcnTlEA2Opm9IEl5NDxpQfMo0DesB/s1600/team-fortress-2-pyro.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="168" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEPfCnMD_yQJICTIbO95CHut5-Nf2LYOXhQkTVghdgQTWrKbeo4mEXWdd3aSKDteGCrtQ-Mp72wcCDaYNZfhZVnzQlrbow82t-jCP-lNLaXQIy0rSAcnTlEA2Opm9IEl5NDxpQfMo0DesB/s320/team-fortress-2-pyro.jpg" width="320" /></a></div>
<ul>
<li style="text-align: justify;"><b>Karbon fiber:</b> Buda hiç fena bir seçenek değil aslında ama eğlenceli bir yanı yok. </li>
</ul>
<ul>
<li style="text-align: justify;"><b>Fiberglass:</b> Bu malzeme ve bundan sonrası tahminen kurşun geçirir hale geliyor ama olur olur da fiberglass adam kıyafeti yapmaya karar verirseniz, dışarıda bırakmayın çünkü ineklerin bu malzemeyi açlık anlarında yediğine dair bir söylenti var (bkz. hurda anadol'ların kasasının yok olması, yalan gibi ama emin olamıyorum)</li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="text-align: left;">Bu listenin daha da aşağılarına inersek örümböcek ağı ve titanyum, çelik, alüminyum diye ilk metallerden bahsetmeye başlıyor. Sonuç şudur: demir adam'ın dönüp dolaşıp geleceği yer kompozit adamdır. Bir de şu alttaki kostüm işe yaramaz. </span></div>
<div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTEq3AvkTE75lyWFok2t_670_rnZ925-MX9IrLLbhBpEKJjP86dB-mxvQetxoni4C-6pUOyvoHAvTKxD_iXFV3MJEjD7tbd0uINdimMEdzMCWTTaTCgweyZPisjEW0d6Xj1f5Ripf11qEf/s1600/Spider-Man_Web_of_Romance_p_02_pencils.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTEq3AvkTE75lyWFok2t_670_rnZ925-MX9IrLLbhBpEKJjP86dB-mxvQetxoni4C-6pUOyvoHAvTKxD_iXFV3MJEjD7tbd0uINdimMEdzMCWTTaTCgweyZPisjEW0d6Xj1f5Ripf11qEf/s320/Spider-Man_Web_of_Romance_p_02_pencils.jpg" width="213" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b>Pil:</b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Sorunsalların ana kaynağına geldik sanki. Demir adam, sokakta saatlerce uçup gezen, kötülerle dövüşen, ellerinden ışın fışkırtan ve lazerleriyle 20 robotu kesebilen bir insandır ve bunları yapacak enerjiyi göğsündeki mavi ışıktan alır (arc reactor). Bir söylentiye göre filmde bu mavi ışıktan gelen gücün miktarı 3000 megawatt'tır. 3000 megawatt'da yaklaşık 2 tane nükleer santral, 3 milyon kettle veya 600 bin evin kalkınması demektir.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25ySUYc-fOfPHpXa5LanKfraacjlZRqxg0loYejN9lg2DQGxreO2-vHPJUNAagHRh8TCOeYxtYiNBMuovYyZ2WQtIEJXid4atmFSOJBaj6pY3zKx2fmJrb98Mnn8KsOw9Ia065E39Efy9/s1600/Iron-Man-Arc-Reactor.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="304" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25ySUYc-fOfPHpXa5LanKfraacjlZRqxg0loYejN9lg2DQGxreO2-vHPJUNAagHRh8TCOeYxtYiNBMuovYyZ2WQtIEJXid4atmFSOJBaj6pY3zKx2fmJrb98Mnn8KsOw9Ia065E39Efy9/s320/Iron-Man-Arc-Reactor.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Çok uzatmadan bunun pillerle olmayacağının aşikar olduğunu belirmek isterim çünkü muazzam bir enerjiden bahsediyoruz burada (ilk adamın sırtındaki <b>x</b> amperlik kabloyu hatırlayın). Sadece ağırlık kaldırmak için bile böyle bir alet çılgınca elektrik harcar ki uçmak, lazerler falan cabası. Böyle bir pil teknolojisine sahip değiliz ve yakın zamanda da sahip olabileceğimizi sanmam (<b>PES</b>'deki John yada Mark abinin de 4-0'lık maçın son 10dk.sında dediği gibi "unless we see a miracle"). </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Yanmalı yakıtlarla da bu işi başarmak neredeyse imkansız. Yanmalı yakıtlar derken ateşle yanmalı değil de yanma tepkimesinden bahsediyorum işte benzin'den tutun, hidrojen fuel cell, su, muz kabuğu (geleceğe dönüşte oluyor valla, işte muz kabuğundan sonra bira da koyuyor ama o israf yani) </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhssIuaG2el8bg-9-9Hr4RynHhCdWfi0FuVyD_SlSyXhXd9-MtdwsdZZbqCPiM8p8OxImC6Yk6VnXSm8JS5L7k5JvLpMs9AzqdG-t0G38AEuLh1yiKNQyDr1sYxJxnz5ebc4i17T9JxvJaE/s1600/back-to-the-future-fuel.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhssIuaG2el8bg-9-9Hr4RynHhCdWfi0FuVyD_SlSyXhXd9-MtdwsdZZbqCPiM8p8OxImC6Yk6VnXSm8JS5L7k5JvLpMs9AzqdG-t0G38AEuLh1yiKNQyDr1sYxJxnz5ebc4i17T9JxvJaE/s400/back-to-the-future-fuel.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
ve H<span style="font-size: xx-small;">2</span>0<span style="font-size: xx-small;">2</span> (önceki yazıdaki JPI'ın jetpack'inde vardı). Ek olarak, bir önceki yazıda sırtında helikopter taşıyan adamın jetpack'inin deposu 5 galonmuş yani 20 litre civarı, 30dk. uçabiliyordu. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Sonuçta bu işin oluru çekirdek enerjisi yani nükleer enerjidir. Zaten filmdeki kahramanımızın göğsündeki alet de ufak çaplı bir nükleer santraldir (bunu türkçe yazmak istesem "mersin tadım çekirdek fabrikası" olabilirdi) sözde. Çekirdek enerjisi ile ilgili detaylı bir yazı yazma planım var ama kısaca özet geçeyim. 2 tiptir, fusion ve fission (bunlar hep karışır, kaynaşma ve ayrışma diyelim sırasıyla daha kolay). Kaynaşma, iki çekirdeğin birleşmesi, kaynaşmasıdır. Güneşte olur ama dünyada adam akıllı becerilememiştir. Ayrışma, çekirdeğin bölünmesi, ayrışmasıdır. Misal, muzu ekmek tahtasına koyup ortadan ikiye bölün, işte size radyasyon (muz radyoaktiftir bu arada hemde bölmeye gerek yok heh). Bugün dünyadaki 450 nükleer santral bu yöntemi kullanır, muzu değil canım, ayrışma yöntemi işte muz araya kaynadı.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Demir adam gibi göğsünde kaynaşma veya ayrışma kullanarak enerji elde etmeye çalışmak deliliktir, radyosyon'u geçtim, ortaya çıkan ısı zaten herşeyi eritmeye yeterlidir ki bu ısıyı kullanarak <b>tribün</b> döndürmek lazımdır sonra o birde elektrik olacak oooo ölme eşşeğim ölme. Gerçi, o ısıyla uçulur belki ama yere inmek için nükleer reaksiyonu kapat tuşuna basarsanız uzayda bir süre çay içip beklemek lazım ki o tepkimeler dursun netekim durmazlar (bknz. Fukushima depreminden kaç gün sonra tamamen tepkime durdu?). </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Demir adamın ilk filmde mağarada yaptığı alet palladium içerikli bir toroid'dir? Toroid denilen geometrik şeklin bildiğimiz donut'tan alta kalır bir yanı yoktur. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk6JnMZulIdykUHDp7u1mJDFNgZtJgzXcFXxQv8AHaBrB03mcv9gSAu15eq1wkDBchFxJbK1GE9dGx0RycZsCGgTNPnJELDMlFnz2R87twXW3t23cvVkin5zor3TC8lcajBAQlMA3u-_KO/s1600/Untitled-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="155" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk6JnMZulIdykUHDp7u1mJDFNgZtJgzXcFXxQv8AHaBrB03mcv9gSAu15eq1wkDBchFxJbK1GE9dGx0RycZsCGgTNPnJELDMlFnz2R87twXW3t23cvVkin5zor3TC8lcajBAQlMA3u-_KO/s320/Untitled-1.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Mıktanıslarla döşenmiş toroid'ler plazmayı kaynaşma (fusion) çalışmalarında dize getirmeye çalışırlar ki o plazmayı tutabilene aşkolsun, "enginlere sığmam taşarım" kafasındadır. Güneş de bazen onu tutamaz ve akabinde o çok sevdiğimiz görüntü çıkar ortaya:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghyphenhyphen_flu4hLlV3A_nEX4mdxU_33CgiEEI4drCkgNQGYe5KE55eGUFJv4JS7ktfaocVQ1pt7kManL2AOWgCqdys0KXXr0Lzqo9LYJhqU2D2ZauGzth1HAT08LqOGo7bizOeVRjFpKzkvEQEy/s1600/20090706031454_gunes1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghyphenhyphen_flu4hLlV3A_nEX4mdxU_33CgiEEI4drCkgNQGYe5KE55eGUFJv4JS7ktfaocVQ1pt7kManL2AOWgCqdys0KXXr0Lzqo9LYJhqU2D2ZauGzth1HAT08LqOGo7bizOeVRjFpKzkvEQEy/s1600/20090706031454_gunes1.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Mıknatıslarla döşenmiş donut'lar diyordum, onun da içten görünümü şöyledir, hemide plazmalı felan:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcaqlu8cwVLwvoeffwfBcnMldbrY_xZ7m0H6wIoZydPyH4vTFUxF_f5TPHjpm6ikebI_29W1iTBb-Ig47SyRAPYG1VCzhixm-xrvWYK-iEQux_N3RZB097HwzlreTCoaZuPrlLXvXbflOc/s1600/Untitled-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcaqlu8cwVLwvoeffwfBcnMldbrY_xZ7m0H6wIoZydPyH4vTFUxF_f5TPHjpm6ikebI_29W1iTBb-Ig47SyRAPYG1VCzhixm-xrvWYK-iEQux_N3RZB097HwzlreTCoaZuPrlLXvXbflOc/s400/Untitled-2.jpg" width="400" /></a></div>
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
İşte demir adamın içindeki o halka da buradakinin aynısını yapmaya çalışır gibi görünüyor aslında. Fekat, dediğim gibi, çekirdek tepkimeleri cereyan üretmez, ısı açığa çıkarır ve onu elektriğe dönüştürmek için kurulan tesisler çekirdek tepkimesinin oluştuğu hacime nazaran çok daha büyüktür (özet: kalbindeki alette tepkime oluyorsa, onu elektriğe dönüştürmek için bir binayı yanında gezdirmen gerekebilir). Bu paragrafın ilk cümlesini aslında diye bitirdim, onu açıklıyorum: Bazı demir adam <b>ülti</b>-fanları bu olayı derinlemesine incelemiştir ve analizlerinin sonuçlarında demir adamın kalbindeki aletin <b>palladium</b> kaplamalı toroid'lerden oluşturulduğunu fark etmişler. Bunu da soğuk kaynaşmaya (cold fusion) bağlayacaktım ama önce bunları biliyor muydunuz?<br />
<br />
Palladium bir alışveriş merkezi olmasının yanı sıra bir element'tir. Hatta menşur terminatör'ün ezeli düşmanı t-1000'in hammaddesidir, inanmıyorsanız işte kanıtı:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeucqWsd-4s0r1Oy0j6AgCWkuYCxzQ0BF-R9000JfwVO7HckobwTItsMNMQXAjT-AolW8ugkkbs_KvMlwUEKEw5A9snEcfbPfdc-pLjVSJcNCQ3wv_GiALzRDzIRXuXSwGj3At5C3qrWZ/s1600/Untitled-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="166" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeucqWsd-4s0r1Oy0j6AgCWkuYCxzQ0BF-R9000JfwVO7HckobwTItsMNMQXAjT-AolW8ugkkbs_KvMlwUEKEw5A9snEcfbPfdc-pLjVSJcNCQ3wv_GiALzRDzIRXuXSwGj3At5C3qrWZ/s400/Untitled-3.jpg" width="400" /></a></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Palladium nerede kullanılırmış biliyor musunuz ? Cold Fusion yada soğuk kaynaşma .) Bu olay kaynaşma işleminin 30 derecede yapılması ve işlem sonucunda sıcaklığın 50 dereceye artması gibi bir olay ama bu konudaki deneyleri kimse tekrar edememiş ve yeterli gerçeklik payı olmadığı için çoğu araştırmacı elini bu konudan çekmiş. Çoğu araştırmacı diyorum çünkü bugün bile buna inanmış ve çalışmalarını devam ettiren bir çok bilim insanı vardır ama belirgin bir sonuç hala söz konusu değildir. Bu da o şaibeli soğuk kaynaşma aleti:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7xGRVrksRN4y1QsdnvdPyzJc_fYWwbU8ZssnlaWRxbxIOcnBZz8WBLI6QYu-ADpoIvHMTSFQOmrFdSB5l_jnoc5F4toX2V4EoK9cdKsxmDcbtsSOVqkqZaiS8ImhbSEkTy_hMK-sG7K5D/s1600/Spawar1stGenCFCell.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7xGRVrksRN4y1QsdnvdPyzJc_fYWwbU8ZssnlaWRxbxIOcnBZz8WBLI6QYu-ADpoIvHMTSFQOmrFdSB5l_jnoc5F4toX2V4EoK9cdKsxmDcbtsSOVqkqZaiS8ImhbSEkTy_hMK-sG7K5D/s1600/Spawar1stGenCFCell.JPG" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pek donut'a benzemiyor ama olsun. Sonuçta, soğuk kaynaşma olsa bile son ürün elektrik değildir, ısıdır ve bunu elektriğe çevirmek zordur. Bu yüzden de her yeri ışıklı, <b>bluedut</b>'lu, wireless'li, <b>siri</b>'li o demir adam <b>tuniğini</b> çalıştırmak zordur. Zaten başta dediğim gibi sıkıntıların sıkıntısı bu <b>kiyafetin</b> enerji kaynağıdır, diğer sorunlar bir şekilde halledilebilir.<br />
<br />
Şimdilik bu kadar, yorumları bekliyorum. Hatalarımız varsa affola, söylersiniz düzeltilir ama t-1000'in palladium'dan yabıldığına kimse karşı çıkamaz.)<br />
<br />
Hade eyw.</div>
</div>
</div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7745093056536636142.post-51270198148334420222012-03-06T02:44:00.004+02:002012-03-14T23:58:23.582+02:00Demir adama ne kadar yakınız I<div style="text-align: justify;">
Dün gece çılgın bir ilham geldi, şunun hakkında yazabilirim, bunun hakkında yazabilirim diyerekten 8-10 tane konu başlığı oluştu kafamda. En saçma ama en eğlenceli olacağını düşündüğüm demir adamla başlıyorum, <b>mekacı</b> giremez.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Demir adam (yada iron man), 1963'te neredeyse her süper kahramanı yaratan ve ölmek nedir bilmeyen (89 yaşına gelmiş) Stan Lee amca tarafından dandikos bir zırhla piyasaya çizgi roman olarak sürülmüş.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ0402WS2KHCvR0WqbK70bm3ifsKqbZ0ul3tlAY2R5nXrUhBXBSeoCcZ0wByHQUE3CFA3128g8aoEIj4oYDdE29BZtyOf3EKYaSV5oDV5ovOW73bMZMMwhhZiLnt9MkhoQDOC98s95S4RE/s1600/Tales_of_Suspense_39.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ0402WS2KHCvR0WqbK70bm3ifsKqbZ0ul3tlAY2R5nXrUhBXBSeoCcZ0wByHQUE3CFA3128g8aoEIj4oYDdE29BZtyOf3EKYaSV5oDV5ovOW73bMZMMwhhZiLnt9MkhoQDOC98s95S4RE/s320/Tales_of_Suspense_39.jpg" width="214" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O günlerin teknolojisinden nerelere geldiğimizi görmek için 1963'e bakalım. 1963, teknolojik olarak mükemmel buluşların yapıldığı bir yılmış, şöyle ki:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijjBm05lpTuwrQ7h_ntnwVEGWOrxM_2WQBXfKJTleLLSdXjC4MKeEJhr445fq8hnr3_LWBFMK7ble7mubXwa1g9Mt44BTwN4Odm7LDIcSnXMFW5JY6RtSQPL1ajRMe3tmyke401od-N3Ng/s1600/Easy-Bake-Oven.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijjBm05lpTuwrQ7h_ntnwVEGWOrxM_2WQBXfKJTleLLSdXjC4MKeEJhr445fq8hnr3_LWBFMK7ble7mubXwa1g9Mt44BTwN4Odm7LDIcSnXMFW5JY6RtSQPL1ajRMe3tmyke401od-N3Ng/s320/Easy-Bake-Oven.jpg" width="229" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Harbiden pişiren ilk oyuncak fırın (tehlikeli ilk çocuk oyuncağıdır kendisi, sonra da interneti bulmuşlar zaten heh), ilk touch-tone telefon (ki daha öncesinde pulse-tone vardı, hani şu 9'u çevirince 9 kere "dıt" eden, tuşları döndürmeli, yeterince hızlı numarayı çevirebilirsen o "dıt"ların bitmesi için ciddi bir süre gerekebilirdi), posta kodu sistemi, he birde <b>similey</b>'i bulmuşlar ahanda budur -> :)</div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse böyle bir çağda Stan abimiz demir adamı yaratmış ve tahmin edersiniz ki o günden bugüne demir adam'ın gazına gelip zırhını inşa etmeye çalışan bir sürü araştırmacı süper kahramanlar önemli yol katetmişler (ki eminim benim burada göstereceklerimden çok daha fazlası süper gizli <b>x</b> lab'larında yapılmıştır). Bir ders sunumumdan alıntı yapmak gerekirse (bulut bilir), "technology is progressing towards the inevitable iron man", ahah bunu bir insan mekatronik yüksek lisans dersi sunumunda nasıl söyler acaba, bkz. ben. Neyse bu alandaki gelişmeleri birkaç alt başlıkta inceleyelim.
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; float: left; text-align: left;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<b>Ulti-güç:</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Demir adamın haliyle en önemli özelliklerinden biri; bir vurdu mu oturtması, arabaları kaldırıp fırlatması felan gibi <b>ulti</b>-güç özelliği. Bunu özel efekt kullanmadan yapmak isterseniz, karşınıza 2 büyük sorun çıkacaktır: kontrol algoritması ve güç kaynağı (kol kası dışında dış güçlere de ihtiyaç oluyor tabii). Zırhın pil sıkıntısına başka bir alt başlıkta gireceğim ama öncelikle kontrol olayına bakalım. Kısaca sıkıntı şu: 500 kiloyu kaldıracak aleti yapmak OK, onu kola da bağladın, e hadi senin kolunun hareketiyle eş zamanlı alet kaldıranını da yaptın diyelim, sokakta zırhla artiz artiz takılırken arkadaşının sırtına "vay kanka naptın?" diye vurduğunda da onu gebertmemen lazım haliyle. Bunu bazı mühendis arkadaşlar başarıyla becermiş:</div>
<div style="text-align: justify;">
aha <b>vidyosu:</b> <a href="http://www.youtube.com/watch?v=EeWT-fuUyEY" target="_blank">YOUTUBE</a>, bu da görseli:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSaJz5-HEI1l13etHyUVzF067j0Nkkw-z41dKm6hFYmIOAbzUd1iUSWKjaXYJ95H1Se3w0onNLKlbFDM8Vw3iwoQdV2yTI7YGX1a0JeD27F1nk64v2U8b__wTgBrrZlLGYsGUlyoDgl4Er/s1600/robotic_exoskeleton.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSaJz5-HEI1l13etHyUVzF067j0Nkkw-z41dKm6hFYmIOAbzUd1iUSWKjaXYJ95H1Se3w0onNLKlbFDM8Vw3iwoQdV2yTI7YGX1a0JeD27F1nk64v2U8b__wTgBrrZlLGYsGUlyoDgl4Er/s320/robotic_exoskeleton.jpg" width="231" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2007'de yayımladıkları bu <b>vidyodaki</b> abimiz ağırlıkları rahatça kaldırabiliyor ve <b>ayaktopunu</b> patlatmadan tutabiliyor, oynayabiliyor hatta sektiriyordu ama o çılgınlık bu <b>vidyoda</b> yok. Zor bir şey yani bunu yapmak "eeee ne var ki?" dememek lazım (adamın beyninden yukarı giden <b>x</b> amperlik kabloya da dikkat, onu ayrıca tartışacağız). Bu olayın adı "exoskeleton" olarak tarihte yerini almıştır, araştırmak isteyenler için birkaç örneği daha var. Şimdiii, amarigalılar <b>zır</b> (her zaman, sürekli anlamında) savaş kafasında olduğundan; onlar bu alete "geleceğin askeri vaawww <b>xx</b>" falan diyorlar ama japon abiler bu aleti güzel amaçlar için de üretmiş:<br />
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtgTVYe-2CAHNBd9rBHsKOJ8f8YfYjPf_VeSHgKg9Wu7nbMrMXBIxQNpg_fk-kC8Tv-JTC_LWjtxLjjhK7A5lZwPVgYbAeaIZw3Lp97RP4nkuc-aKrPGLGR4xNEv9TIAU9zmJVOORBPlg4/s1600/twomenandawo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtgTVYe-2CAHNBd9rBHsKOJ8f8YfYjPf_VeSHgKg9Wu7nbMrMXBIxQNpg_fk-kC8Tv-JTC_LWjtxLjjhK7A5lZwPVgYbAeaIZw3Lp97RP4nkuc-aKrPGLGR4xNEv9TIAU9zmJVOORBPlg4/s320/twomenandawo.jpg" width="242" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Bu alet aslında hakketten de kollar, bacaklar, hatta el ve parmaklar için bile fizik tedavi, yürüme yardımı gibi amaçlarla kullanılabiliyor aslında. Sabanci'da bu konuda çalışan hocalar da mevcuttur hatta. Bir yandan da normal bir insan bu aleti kullansa nasıl olur diye düşünüyorum... Sanırım daha hızlı koşma, daha yükseğe zıplama veya ayda yürüyormuş hissi verme gibi <b>çoktastik</b> sonuçları olabilir. Şimdi gelgelelim daha eğlenceli bir konuya, uçma <b>kafası</b>.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b>Jetpack:</b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Jetpack, yada nam-ı diğer sırta takılan uçurtma, aslında hepimizin hayatına bir şekilde girmiştir diye düşünüyorum? Benim aklıma ilk Robocop 3'ün son sahnesi geldi şahsen (1993):</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXdcsOfEKorkxAGGX5Dhj_p3kGQI8rfxRErwr1t7EoR-El63_m5f6wRuFEt6dCR7mdEqIvUc_uv0z6CWEXoXk1BYoPgZmxd4wEhNlXbnayAxajMP8uSS9OVLaUEzYhDKnHfSBZmYMKVJ_W/s1600/robojetpack.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXdcsOfEKorkxAGGX5Dhj_p3kGQI8rfxRErwr1t7EoR-El63_m5f6wRuFEt6dCR7mdEqIvUc_uv0z6CWEXoXk1BYoPgZmxd4wEhNlXbnayAxajMP8uSS9OVLaUEzYhDKnHfSBZmYMKVJ_W/s320/robojetpack.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Akabinde onu <b>Duke Nukem 3D</b> (1996) (oyun duvarlar hariç 3boyutlu değildir bu arada) ve <b>GTA</b> San Andreas'taki vazgeçilmez ulaşım aracımız olan jetpack (ROCKETMAN cheat kodlu) izliyor. Neyse fazla baymadan olaya giriyorum. Eski <b>kafadaki</b> jetpack'lere bakarsanız; aletin hep 2 elle kumanda edildiğini ve sırttan fışkıran gerek gaz, gerek ışın, gerekse ateş, su, tahta gibi saçmalıklarla yer çekimini yendiğini görürsünüz. Şunu da belirtmeliyim ki, bu fışkıran ürünler arasında en makulu; yoğunluğu (aslında akışın Reynolds'u önemli ama o fazla detay) en fazla olandır yani ne kadar ekmek o kadar köfte gibi (<b>cıva denizi </b>olsa misal, duracelle bile gider utanmasa bu aletler). Birkaç güzel örnek (çok fena <b>fatoşop</b> kullanırım):</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMgi36lhv9GQLN6Vey63JPGkU5_76_JbjtyD52ZLrktl-Ax4diuwZwERBZqREY3tUiMRvFEofWv1xdEBNBP-smUIB7a-ajkhyB95b8rRUJBMHG84bK3tU41CvlRzvT011Li7riNuFH8ZcT/s1600/slmz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMgi36lhv9GQLN6Vey63JPGkU5_76_JbjtyD52ZLrktl-Ax4diuwZwERBZqREY3tUiMRvFEofWv1xdEBNBP-smUIB7a-ajkhyB95b8rRUJBMHG84bK3tU41CvlRzvT011Li7riNuFH8ZcT/s1600/slmz.jpg" width="500" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Şimdi en soldaki "hacı uçuyoz gibi sanki?" bakışlı abimizinki su fışkırtmalı ve gayet güzel, hmm ok. Arkasından suyu ve lelektrik (fransızlar bilir) kablolarını taşıyan bir sarı atık borusu gider ve suyu hızla fışkırttın mı tamamdır uçtun ama çok yükselemezsin ve haliyle karada takılamazsın. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Ortadaki nike'lı abininki ise H<span style="font-size: xx-small;">2</span>0<span style="font-size: xx-small;">2</span> (yani hidrojen peroksit yada halk dilinde okijenli su, hani şu yaralara dökülen) ile çalışıyormuş, bunun gümüşle tepkimesinden hayli sıcak su buharı ve okijen çıkıyormuş. Şimdi bak, soldaki abinin bacaklar parantez, rahatlıktan <b>ölmüş</b>, ötekinin bacaklar 700 derecede pişmiş belli, orada inceden bir sıkıntı var ama en büyük sıkıntısı bu olsa keşke. Bu güzel alet tam 30 (otujjj) saniye havada kalabiliyormuş ooh yeaahhhh <b>fakirlik</b>.) Birde adamlar rezalet çirkin bir web sitesi yapmışlar bunu satmak için, oda burada: <a href="http://www.jetpackinternational.com/equip.html" target="_blank">JPI</a>. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Gelgelelim sağdaki krala (kendisi uzaya kadar yükselmiş görükse de arkaplan <b>fatoşopludur</b> ve yerde durmaktadır ki zaten pirvaneler de dönmüyor). Bu alet artık <b>fakirliğin</b> son noktasıdır. Bir uçak firması tarafından yabılmış, aha burada da uçma <b>vidyosu</b> var <a href="http://www.youtube.com/watch?v=2TBndcBjQFM" target="_blank">YOUTUBE</a> ama çok da önemli değil. Şimdiii, <b>vidyoda </b>daha iyi görünüyor ama adam sırtında uçak taşıyor resmen (250 kiloymuş alet). 30 dk. uçuş süresi varmış ve benzin tüketimi de (ki uçak benzini kullanıyordu diye hatırlıyorum) saniyede 1 cent yani türk benziniyle 30dk. da 6500TL falan. Bir depoyla gittiği yol da 45km ama çok trafik var, değer bence.)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Jetpack konusunu bitirmeden önce son bombamı patlatıyorum. Demiştim ya eski <b>kafadaki</b> jetpack'ler 2 elle komanda felan şimdi demir adam filminde <b>robert</b> amcanın garajında uçmayı öğrenirken zilyarlık arabaları parçaladığı sahneyi hatırlarsınız. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQJpLkCRe28TyU3yS_O9ZfpF1mmAJ7eIqVV8iqhvwzck_l2O4wJpEfAeL-J-G2z1XV_64KhMJnBk6QjBsnQWzkGTpTz7teke2H77vfvm6enax0GlVkhwwtJVydszy07Pze6AdhvrgI-hNC/s1600/IM-Trailer1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQJpLkCRe28TyU3yS_O9ZfpF1mmAJ7eIqVV8iqhvwzck_l2O4wJpEfAeL-J-G2z1XV_64KhMJnBk6QjBsnQWzkGTpTz7teke2H77vfvm6enax0GlVkhwwtJVydszy07Pze6AdhvrgI-hNC/s400/IM-Trailer1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
İşte şimdi olayın rengi değişti. Milletin kafasına "kumanda <b>kafasından</b> çıkın artık elleri de kullanırız bu uçuş işinde" fikrini yerleştirince ortaya bu eşsiz alet çıkıyor: </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKmuyJCGnb3uIsztuWamT1dRK8j5xMDd6EtXgN_RL30ZFRSdI8FvJy6wY-ShJtIyPlshgIOXsO2HvlUI9JwNQABfdQACpXFhutsOcMeRyOiAoSxMoJY71hTaKGvSDdmsHISdA0oFsLTpTD/s1600/water-powered-flyboard01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKmuyJCGnb3uIsztuWamT1dRK8j5xMDd6EtXgN_RL30ZFRSdI8FvJy6wY-ShJtIyPlshgIOXsO2HvlUI9JwNQABfdQACpXFhutsOcMeRyOiAoSxMoJY71hTaKGvSDdmsHISdA0oFsLTpTD/s400/water-powered-flyboard01.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Bu da <b>vidyosu</b>, mutlaka izlemek lazım, en azından ilk bir buçuk dakikayı: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=lM8kEHjQz9U" target="_blank">YOUTUBE</a>. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
İşte bu alet eğlenceli bak, gerçi bu alet ilk çıktığında amacını yunuslarla yüzmek gibi saçmalıklarla açıklamışlardı ama şimdi öyle bir şey yok. Birde güzel benzinli jet ski çakması bir şey koymuşlar yanına atla buna gez işte okyanus okyanus. Malzeme ve pille devam.</div>Muhsincanhttp://www.blogger.com/profile/15670170481339108371noreply@blogger.com2